Al-Qamar

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Abdulbaki Golpinarli

Play All
# Translation Ayah
1 Yaklaştı kıyamet ve yarıldı ay. اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ
2 Ve onlar, bir delil gördüler mi yüz çevirirler de sürüp giden bir büyü derler. وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ
3 Ve yalanlarlar ve dileklerine uyarlar ve her iş, kararlaştırılmıştır. وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
4 Ve andolsun, öyle haberler geldi onlara ki o haberlerde onları vazgeçirecek, onlara öğüt verecek şeyler vardı. وَلَقَدْ جَاءهُم مِّنَ الْأَنبَاء مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
5 Yüksek hikmet vardı, derken korkutuşlar fayda vermedi gitti. حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ
6 Artık yüz çevir onlardan; o gün çağıran, hoşlanılmayan birşeye çağırır. فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ
7 Gözleri yerde, kabirlerden çıkarlar, sanki onlar, dağılmış çekirgelerdir. خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
8 Yönelirler çağırana; kafirler, bugün derler, ne de zorlu gün. مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
9 Onlardan önce Nuh kavmi de kulumuzu yalanlamıştı ve delil dediler ona, pek fena incittiler onu. كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
10 Derken Rabbine dua etti: Şüphe yok ki altoldum ben, artık sen yardım et bana. فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
11 Derken açtık göklerin kapılarını da şarıl şarıl ardı gelmez yağmurlar yağdırdık. فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ
12 Ve yerden de sular fışkırttık, derken sular, mukadder bir emre göre birleşti. وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
13 Ve onu, tahtalardan yapılmış ve mıhlarla kenetlenmiş bir gemide taşıdık. وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ
14 Gözümüzün önünde akıp giderdi; bir mükafattı nankörlük görene. تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ
15 Ve andolsun ki bir delil olarak bıraktık onu, fakat bir ibret alan mı var? وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
16 Derken nasıldı azabım benim ve korkutuşlarım? فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
17 Ve andolsun öğüt ve ibret için Kur'an'ı kolaylaştırdık, fakat bir ibret alan mı var? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
18 Âd da yalanlamıştı, derken nasıldı azabım benim ve korkutuşlarım? كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
19 Şüphe yok ki sürüp giden uğursuz bir günde onlara bir kasırgadır yolladık. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ
20 Onları kökünden koparmadaydı, sanki köklerinden kopup baş aşağı devrilen hurma kütükleriydi onlar. تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
21 Derken nasıldı azabım benim ve korkutuşlarım? فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
22 Ve andolsun ki öğüt ve ibret için Kur'an'ı kolaylaştırdık, fakat bir ibret alan mı var? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
23 Semud da korkutucuları yalanladı. كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
24 Derken bizden bir adama mı uyacağız dediler, gerçekten de o zaman elbette sapıklığa düşeriz, ateşlere yanarkavruluruz. فَقَالُوا أَبَشَرًا مِّنَّا وَاحِدًا نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
25 Vahiy, içimizden gelegele ona mı geliyor? Hayır, o, yalancı kendini beğenmiş birisi. أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
26 Yarın bilirler kimmiş yalancı kendini beğenmiş. سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
27 Şüphe yok ki onları sınamak için dişi deveyi gönderiyoruz, artık gözetle onları ve dayan. إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
28 Ve haber ver onlara, su, aralarında paylaştırılmıştır, her bölük, nöbetinde hazır olur, su alır. وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاء قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
29 Derken arkadaşlarına seslendiler, derken kılıcını çekti de devenin ayaklarını kesti, öldürdü. فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى فَعَقَرَ
30 Derken nasıldı azabım benim ve korkutuşlarım? فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
31 Gerçekten de bir bağırış gönderdik onlara, derken hayvan ağılına konan çalıya çırpıya döndüler. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
32 Ve andolsun ki öğüt ve ibret için Kur'an'ı kolaylaştırdık, fakat bir ibret alan mı var? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
33 Lut kavmi de korkutucuları yalanladılar. كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
34 Gerçekten de, Lut'un ailesi müstesna, onlara taş yağdıran bir yel gönderdik, Lut'un ailesini de bir seher çağı kurtardık. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ نَّجَّيْنَاهُم بِسَحَرٍ
35 Katımızdan bir nimet olarak; işte böyle mükafatlandırırız şükredeni. نِعْمَةً مِّنْ عِندِنَا كَذَلِكَ نَجْزِي مَن شَكَرَ
36 Ve andolsun ki o, bizim helakimizle korkutmuştu onları da onlar, bu korkutuşlardan şüpheye düşmüşlerdi. وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
37 Ve gerçekten de onun konuklarını istemişlerdi de biz, kör edivermiştik gözlerini, artık tadın azabımı ve korkutuşlarımın sonucunu. وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
38 Ve andolsun ki bir sabah çağı üstlerine bir azap çöküvermişti onların. وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ
39 Artık tadın azabımı ve korkutuşlarımı. فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
40 Ve andolsun ki öğüt ve ibret için Kur'an'ı kolaylaştırdık, fakat bir ibret alan mı var? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
41 Ve andolsun ki Firavun soyuna da korkutucular gelmişti. وَلَقَدْ جَاء آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ
42 Bütün delillerimizi yalanladılar, derken onları üstün ve mutlak kudretli bir helak edişle helak ediverdik. كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
43 Sizin kafirleriniz, onlardan hayırlı mı, yoksa kitaplarda bir kurtuluş mu var size? أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءةٌ فِي الزُّبُرِ
44 Yoksa biz, birbirine yardım eden bir topluluğuz mu derler? أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ
45 O topluluk, yakında bozguna uğrayacak ve ardını dönüp kaçacak. سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
46 Onlara vaadedilen azabın mukadder zamanı kıyamettir ve kıyametin azabı, daha da zararlıdır ve daha da acı. بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ
47 Şüphe yok ki suçlular, sapıklık içinde ve yakıp kavuran ateşlerdedir. إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
48 O gün, yüzüstü ateşe sürüklenip atılırlar; tadın bakalım, cehennemin yakışını. يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
49 Şüphe yok ki biz; her şeyi, bilgimizde mukadder olduğu gibi ve zamanında yarattık. إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
50 Ve bizim emrimiz, birdir, ancak bir göz kırpış, bir göz yumup açış gibi tezdir. وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
51 Ve andolsun ki taraftarlarınızı da helak ettik, fakat bir ibret alan mı var? وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
52 Ve işledikleri her şey, kitaplardadır. وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
53 Ve küçük, büyük, hepsi de yazılıdır. وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ
54 Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerdedir, ırmakların başlarında. إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ
55 Gerçeklik makamında, çok kudretli bir büyük padişah katında. فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ
;