Az-Zariyat

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Suleyman Ates

Play All
# Translation Ayah
1 Savurup kaldıranlara, وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا
2 (Yağmur) Yüklü (bulut)lara, فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا
3 Kolayca akıp gidenlere, فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا
4 İş(ler)i taksim edenlere (rızıkları, yağmurları dağıtan güçlere) andolsun ki, فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
5 Size va'dedilen, mutlaka doğrudur. إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
6 Ceza muhakkak olacaktır. وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
7 (Çeşitli) yolları (yörüngeleri) bulunan göğe andolsun ki, وَالسَّمَاء ذَاتِ الْحُبُكِ
8 Siz, çeşitli söz(ler) içindesiniz. إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ
9 Çevrilen, ondan çevriliyor. يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
10 O (çeşitli sözleri) atan yalancılar kahrolsun! قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ
11 Onlar aptallık içinde yanılıp durmaktadırlar. الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ
12 Ceza günü ne zaman? diye sorarlar. يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ
13 O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklardır. يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
14 (Kendilerine): "Fitnenizi (fesadınızın cezasını) tadın! Acele isteyip durduğunuz şey budur işte!" (denilecek). ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
15 Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar; إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
16 Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı: آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ
17 Geceleri pek az uyurlardı, كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
18 Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi, وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
19 Mallarında dilenci ve yoksul için hak vardı. وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
20 Kesin inanacaklar için yerde nice ibretler vardır. وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ
21 Kendi canlarınızda da öyle. Görmüyor musunuz? وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
22 Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azab)da var! وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
23 Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o, sizin konuştuğunuz gibi gerçektir. فَوَرَبِّ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ
24 İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi? هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ
25 Bir zaman onun yanına girmişler: "Selam" demişlerdi. "Selam, dedi, (siz) tanınmamış bir topluluk(sunuz)." إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
26 (Konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi. فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاء بِعِجْلٍ سَمِينٍ
27 Onu, önlerine yaklaştırdı, "Yemez misiniz?" dedi. فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
28 (Yemediklerini görünce) Onlardan içine bir korku düşürdü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler. فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
29 Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: "(Ben) Kısır bir koca karı(yım, benden nasıl çocuk olur)?" dedi. فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
30 Dediler ki: "Rabbin böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir." قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
31 (İbrahim): "O halde göreviniz nedir ey elçiler?" dedi. قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
32 Dediler: "Biz suçlu bir kavme gönderildik." قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
33 Ki onların üzerine çamurdan taş(lar) salalım. لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
34 Rabbinin katında, haddi aşanlar için işaretlenmiş (taşlar). مُسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
35 Orada bulunan mü'minleri çıkardık. فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
36 Zaten orada bir ev(halkın)dan başka müslüman da bulmadık. فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ
37 Acı azabdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık. وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
38 Musa'da da (ibret alınacak şeyler vardır). Onu açık bir delil ile Fir'avn'e göndermiştik. وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
39 (Fir'avn ona) Yanını çevirdi ve: "Bu, ya büyücü veya cinlidir" dedi. فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
40 Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu. فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
41 Ad(kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara, köklerini kesen bir rüzgar gönderdik. وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ
42 Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu. مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ
43 Semud(kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara: "Bir süreye kadar sefa sürün" denmişti. وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ
44 Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar, bu yüzden onlar bakıp dururlarken, onları yıldırım yakaladı. فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ
45 (Yurtlarında çöküverdiler) Ne kalkabildiler, ne de (bu duruma) engel olabildiler. فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ
46 Daha önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler. وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
47 Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz). وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
48 Yeri biz döşedik, (biz) ne güzel döşeyiciyiz. وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
49 Her şeyden iki çift (erkek-dişi) yarattık ki düşünüp öğüt alasınız. وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
50 O halde Allah'a kaçın, ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım. فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
51 Allah ile beraber başka tanrılar uydurmayın. Ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım. وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
52 İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: "Büyücü veya cinlenmiş" dediler. كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
53 Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyi söylüyorlar)? Doğrusu, onlar azgın bir topluluktur. أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
54 Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin. فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ
55 Ama yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak inananlara yararlıdır. وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ
56 Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
57 Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum. مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ
58 Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır. إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
59 Muhakkak ki, bu zulmedenlerin de (geçmiş) arkadaşlarının payı gibi bir azab payı vardır, (ötekilerin başına gelen azab gibi bir azab bunların da başına gelecektir), acele etmesinler. فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
60 Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o kafirlerin haline! فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
;