1 |
Sad, (uyarıcı) ve şanlı Kur'an'a andolsun ki, |
/content/ayah/audio/hudhaify/038001.mp3
|
ص وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ |
2 |
İnkar edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038002.mp3
|
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ |
3 |
Onlardan önce nice nesilleri helak ettik de feryad ettiler; fakat artık kurtuluş zamanı geçmişti. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038003.mp3
|
كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ |
4 |
Onlara kendilerinden bir uyarıcı (peygamber) gelmesine hayret ettiler de o kafirler dediler ki: "Bu yalancı bir sihirbazdır." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038004.mp3
|
وَعَجِبُوا أَن جَاءهُم مُّنذِرٌ مِّنْهُمْ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ |
5 |
Tanrıları bir tek tanrı mı yaptı? Bu, cidden tuhaf bir şeydir. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038005.mp3
|
أَجَعَلَ الْآلِهَةَ إِلَهًا وَاحِدًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ |
6 |
Onlardan bir grup fırladı: "Yürüyün tanrılarınıza bağlı kalın. Çünkü bu, arzu edilen bir şeydir." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038006.mp3
|
وَانطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ أَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلَى آلِهَتِكُمْ إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ |
7 |
Biz bu(nun söylediği)ni (babalarımızın bağlı olduğu) öteki dinde işitmedik. Bu uydurmadan başka bir şey değildir.! |
/content/ayah/audio/hudhaify/038007.mp3
|
مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي الْمِلَّةِ الْآخِرَةِ إِنْ هَذَا إِلَّا اخْتِلَاقٌ |
8 |
O Zikr (uyarı, başka kimse kalmadı da) aramızdan ona mı indirildi? Doğrusu, onlar benim Zikr'imden yana şüphe içindedirler. Hayır, onlar henüz azabımı tadmadılar!.. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038008.mp3
|
أَأُنزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّن ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ |
9 |
Yoksa daima üstün olan, çok lutufta bulunan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı? |
/content/ayah/audio/hudhaify/038009.mp3
|
أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزِيزِ الْوَهَّابِ |
10 |
Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse sebepler (vasıtalar) içinde yükselsinler (vasıtalara binip göklere çıksınlar da oradan alemi yönetsinler, vahyi de kendi isteklerine göre indirsinler). |
/content/ayah/audio/hudhaify/038010.mp3
|
أَمْ لَهُم مُّلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ |
11 |
(Onlar) Şurada bozguna uğratılacak derme çatma bir ordudur. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038011.mp3
|
جُندٌ مَّا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِّنَ الْأَحْزَابِ |
12 |
Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad (kavmi) ve kazıklar sahibi (temelleri kazık gibi yere çakılmış, yüksek pramitler yaptıran) Fir'avn da yalanlamıştı. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038012.mp3
|
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ |
13 |
Semud (kavmi), Lut kavmi ve Eyke halkı da (böyle yapmıştı). İşte onlar da (peygamberlere karşı birleşik) kabilelerdi. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038013.mp3
|
وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَأَصْحَابُ الأَيْكَةِ أُوْلَئِكَ الْأَحْزَابُ |
14 |
Hepsi de elçileri yalanladılar, benim cezamı hak ettiler. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038014.mp3
|
إِن كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ |
15 |
Bunlar(ın işi) de sadece geri dönmesi olmayan bir na'raya bakıyor. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038015.mp3
|
وَمَا يَنظُرُ هَؤُلَاء إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَّا لَهَا مِن فَوَاقٍ |
16 |
(Alay ederek) Dediler ki: "Rabbimiz, bizim (azab) payımızı hesap gününden önce, hemen ver." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038016.mp3
|
وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ |
17 |
Onların dediklerine sabret de güçlü kulumuz Davud'u an; çünkü o (bize) çok başvururdu. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038017.mp3
|
اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ |
18 |
Biz dağları onunla beraber (tesbih etmeleri için) boyun eğdirmiştik; akşam sabah onunla tesbih ederler (onun yaptığı tesbihle çınlarlar)dı. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038018.mp3
|
إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ |
19 |
Toplanıp gelen kuşları da (ona ram etmiştik). Hepsi onun nağmesine katılır (beraber tesbih ederler)di. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038019.mp3
|
وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ |
20 |
Onun mülkünü güçlendirmiştik, kendisine hikmet (peygamberlik, yüksek bilgi, hakkı batıldan ayırma, davaları çözme) ve açık, güzel konuşma (yeteneği) vermiştik. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038020.mp3
|
وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ |
21 |
Sana davacıların haberi geldi mi? Hani odasının duvarına tırmanmışlardı, |
/content/ayah/audio/hudhaify/038021.mp3
|
وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ |
22 |
Davud'un yanına girmişlerdi de (Davud) onlardan korkmuştu: "Korkma, dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, ötekinin hakkına saldırdı. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, (adaletten ayrılıp bize) zulmetme. Bizi yolun ortasına (adalete) götür." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038022.mp3
|
إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ |
23 |
Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken Onu da bana ver" dedi ve konuşmada bana ağır bastı (onunla baş edemedim.)" |
/content/ayah/audio/hudhaify/038023.mp3
|
إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ |
24 |
(Davud) dedi ki: "And olsun (o) senin, koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana zulmetmiştir. Zaten (mallarını birbirine) karıştıran(ortak)ların çoğu birbirine zulmederler. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar bunun dışındadır ki, onlar da ne kadar azdır!" Davud, (bu hükümle) kendisini denediğimizi (kendisine bir bela vereceğimizi) sandı da Rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) döndü. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038024.mp3
|
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيراً مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ |
25 |
Biz de ondan bunu affettik. Yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038025.mp3
|
فَغَفَرْنَا لَهُ ذَلِكَ وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ |
26 |
Ey Davud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet; keyf(in)e uyma, sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlar ise, hesap gününü unuttuklarından dolayı, çetin azaba uğrayacaklardır. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038026.mp3
|
يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ |
27 |
Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık (bunlar bir tesadüf eseri değildir) bu, inkar edenlerin zannıdır, (onlar kainatın boş bir tesadüf eseri olduğunu söylerler). Ateşten vay hallerine o nankörlerin! |
/content/ayah/audio/hudhaify/038027.mp3
|
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ |
28 |
Yoksa biz, inanıp iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Yoksa korunanları yoldan çıkanlar gibi mi tutacağız? |
/content/ayah/audio/hudhaify/038028.mp3
|
أَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِي الْأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ |
29 |
Sana (bu) mübarek Kitabı indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038029.mp3
|
كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ |
30 |
Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik, (Süleyman) ne güzel kuldu! Hep Allah'a başvururdu. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038030.mp3
|
وَوَهَبْنَا لِدَاوُودَ سُلَيْمَانَ نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ |
31 |
Akşam üstü kendisine safin (görkemli) hızlı koşan (saf kan Arap) atları gösterilmişti. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038031.mp3
|
إِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُ |
32 |
Ben, dedi, mal sevgisini, Rabbimi anmaktan (ötürü) tercih ettim. Nihayet bu atlar perde ile gizlendi (koşup dağın arkasına düşmekle gözden kayboldu). |
/content/ayah/audio/hudhaify/038032.mp3
|
فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَن ذِكْرِ رَبِّي حَتَّى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ |
33 |
Onları bana getirin (dedi), bacaklarını ve boyunlarını okşamağa başladı. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038033.mp3
|
رُدُّوهَا عَلَيَّ فَطَفِقَ مَسْحًا بِالسُّوقِ وَالْأَعْنَاقِ |
34 |
Andolsun Süleyman'ı denedik: Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra (bize) yöneldi. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038034.mp3
|
وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَانَ وَأَلْقَيْنَا عَلَى كُرْسِيِّهِ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ |
35 |
Rabbim, dedi, beni affet, bana, benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülk (hükümdarlık) ver. Çünkü Sensin o çok lutfeden, Sen!" |
/content/ayah/audio/hudhaify/038035.mp3
|
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ |
36 |
Biz, rüzgarı ona boyun eğdirdik. Onun buyruğuyla, onun istediği yere tatlı tatlı eserdi. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038036.mp3
|
فَسَخَّرْنَا لَهُ الرِّيحَ تَجْرِي بِأَمْرِهِ رُخَاء حَيْثُ أَصَابَ |
37 |
Ve şeytanları; her bina ustasını ve dalgıcı, |
/content/ayah/audio/hudhaify/038037.mp3
|
وَالشَّيَاطِينَ كُلَّ بَنَّاء وَغَوَّاصٍ |
38 |
Ve zincirlerle birbirine bağlanmış başka (şeytan)ları. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038038.mp3
|
وَآخَرِينَ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ |
39 |
Bu bizim ihsanımızdır. Artık dilediğine ver veya verme, hesapsızdır. (dedik). |
/content/ayah/audio/hudhaify/038039.mp3
|
هَذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ |
40 |
Onun için, bizim yanımızda bir yakınlık ve güzel bir gelecek de vardır. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038040.mp3
|
وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ |
41 |
Kulumuz Eyyub'u da an: (O) Rabbine "Şeytan, bana bir yorgunluk ve azab dokundurdu" diye seslenmişti. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038041.mp3
|
وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ |
42 |
Ayağını (yere) vur, işte yıkanacak ve içilecek serin (bir su), (dedik). (And it was said unto him): Strike the ground with thy foot. This (spring) is a cool bath and a refreshing drink. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038042.mp3
|
ارْكُضْ بِرِجْلِكَ هَذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ |
43 |
Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olarak ailesini ve onlarla beraber bir eşini daha armağan ettik. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038043.mp3
|
وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنَّا وَذِكْرَى لِأُوْلِي الْأَلْبَابِ |
44 |
(Dedik ki): "Eline bir demet sap al, onunla vur da yeminini bozma." Gerçekten biz onu sabreden (bir kul) bulmuştuk. Ne güzel kuldu, o daima (bize) başvururdu. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038044.mp3
|
وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ |
45 |
Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Ya'kub'u da an. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038045.mp3
|
وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ أُوْلِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ |
46 |
Biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptık. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038046.mp3
|
إِنَّا أَخْلَصْنَاهُم بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ |
47 |
Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038047.mp3
|
وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ |
48 |
İsma'il'i, Elyesa'ı, Zülkifil'i de an. Hepsi de iyilerdendir. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038048.mp3
|
وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ وَكُلٌّ مِّنْ الْأَخْيَارِ |
49 |
Bu, bir hatırlamadır. Korunanlar için güzel bir gelecek vardır: |
/content/ayah/audio/hudhaify/038049.mp3
|
هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ |
50 |
Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038050.mp3
|
جَنَّاتِ عَدْنٍ مُّفَتَّحَةً لَّهُمُ الْأَبْوَابُ |
51 |
Orada (koltuklara) yaslanarak bir çok meyva ve içki isterler. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038051.mp3
|
مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ |
52 |
Yanlarında da bakışlarını yalnız (kocalarına) diken (kendileriyle) yaşıt dilberler vardır. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038052.mp3
|
وَعِندَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ أَتْرَابٌ |
53 |
İşte, hesap günü için size söz verilen budur! |
/content/ayah/audio/hudhaify/038053.mp3
|
هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ |
54 |
Doğrusu bizim bu rızkımızın bitip tükenmesi yoktur! |
/content/ayah/audio/hudhaify/038054.mp3
|
إِنَّ هَذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ |
55 |
Bu böyledir; fakat azgınlara da en kötü bir gelecek vardır: |
/content/ayah/audio/hudhaify/038055.mp3
|
هَذَا وَإِنَّ لِلطَّاغِينَ لَشَرَّ مَآبٍ |
56 |
Cehennem! Oraya girerler. Ne kötü bir döşektir o! |
/content/ayah/audio/hudhaify/038056.mp3
|
جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمِهَادُ |
57 |
İşte onu tadsınlar: Kaynar ve kokuşmuş sudur! |
/content/ayah/audio/hudhaify/038057.mp3
|
هَذَا فَلْيَذُوقُوهُ حَمِيمٌ وَغَسَّاقٌ |
58 |
Ve daha başka çeşit çeşit (azab) vardır. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038058.mp3
|
وَآخَرُ مِن شَكْلِهِ أَزْوَاجٌ |
59 |
İşte şunlar da sizinle beraber (cehenneme) girecek olanlardır: "Onlara merhaba yok, (yerleri geniş olmasın, rahat yüzü görmesinler)! Onlar ateşe gireceklerdir." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038059.mp3
|
هَذَا فَوْجٌ مُّقْتَحِمٌ مَّعَكُمْ لَا مَرْحَبًا بِهِمْ إِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ |
60 |
(Uyanlar, uyulanlara) Dediler ki: "Hayır, asıl size merhaba yok, (asıl siz rahat yüzü görmeyin), siz bunu bizim önümüze getirdiniz. Ne kötü durak (bu)!" |
/content/ayah/audio/hudhaify/038060.mp3
|
قَالُوا بَلْ أَنتُمْ لَا مَرْحَبًا بِكُمْ أَنتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا فَبِئْسَ الْقَرَارُ |
61 |
(Ve hepsi birbiri aleyhine du'a ederek): "Rabbimiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azabını bir kat daha artır!" dediler. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038061.mp3
|
قَالُوا رَبَّنَا مَن قَدَّمَ لَنَا هَذَا فَزِدْهُ عَذَابًا ضِعْفًا فِي النَّارِ |
62 |
Bize ne oldu ki, (dünyada) kötülerden saydığımız adamları (burada) görmüyoruz? dediler. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038062.mp3
|
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرَى رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُم مِّنَ الْأَشْرَارِ |
63 |
Hani onlarla alay ederdik. Yoksa gözler(imiz) mi onlardan kaydı, (onları gözden mi kaçırdık)? |
/content/ayah/audio/hudhaify/038063.mp3
|
أَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْأَبْصَارُ |
64 |
Bu, mutlaka gerçektir, ateş halkının tartışmasıdır (bunun olacağından asla şüphe yoktur). |
/content/ayah/audio/hudhaify/038064.mp3
|
إِنَّ ذَلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ أَهْلِ النَّارِ |
65 |
De ki: "Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek ve (her şeyi) kahreden Allah'tan başka tanrı yoktur." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038065.mp3
|
قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنذِرٌ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ |
66 |
O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir, daima üstündür, çok bağışlayandır. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038066.mp3
|
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ |
67 |
De ki: "O, büyük bir haberdir." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038067.mp3
|
قُلْ هُوَ نَبَأٌ عَظِيمٌ |
68 |
(Ama gafletinizden dolayı) Siz ondan yüz çeviriyorsunuz. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038068.mp3
|
أَنتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ |
69 |
Yüce topluluk tartışırlarken (aralarında) neler geçtiği hakkında bir bilgim yoktu. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038069.mp3
|
مَا كَانَ لِي مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَى إِذْ يَخْتَصِمُونَ |
70 |
Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için (bu bilgi) bana vahyediliyor. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038070.mp3
|
إِن يُوحَى إِلَيَّ إِلَّا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ |
71 |
Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038071.mp3
|
إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ |
72 |
Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın! |
/content/ayah/audio/hudhaify/038072.mp3
|
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ |
73 |
Meleklerin hepsi tüm olarak secde ettiler. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038073.mp3
|
فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ |
74 |
Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038074.mp3
|
إِلَّا إِبْلِيسَ اسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنْ الْكَافِرِينَ |
75 |
(Rabbin ona) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın, yoksa yücelerden mi oldun?" |
/content/ayah/audio/hudhaify/038075.mp3
|
قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَن تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْعَالِينَ |
76 |
Dedi: "Ben ondan iyiyim. Beni ateşten, onu çamurdan yarattın." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038076.mp3
|
قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ |
77 |
Buyurdu ki: "Haydi çık oradan, sen kovuldun!" |
/content/ayah/audio/hudhaify/038077.mp3
|
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ |
78 |
Ta ceza gününe kadar lanetim üzerinedir! |
/content/ayah/audio/hudhaify/038078.mp3
|
وَإِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَتِي إِلَى يَوْمِ الدِّينِ |
79 |
Rabbim, dedi, öyleyse yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre ver. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038079.mp3
|
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ |
80 |
Buyurdu: "Haydi sen süre verilenlerdensin." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038080.mp3
|
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ |
81 |
O belli vaktin gününe kadar. Until the day of the time appointed. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038081.mp3
|
إِلَى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ |
82 |
(İblis) Dedi: "Senin izzet ve şerefine and olsun ki, onların tümünü azdıracağım." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038082.mp3
|
قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ |
83 |
Yalnız onlardan ihlaslı kulların(a dokunmayacağım). |
/content/ayah/audio/hudhaify/038083.mp3
|
إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ |
84 |
Buyurdu ki: "Gerçektir (sen benim halis kullarımı kandıramazsın), ve ben gerçek olarak diyorum ki: |
/content/ayah/audio/hudhaify/038084.mp3
|
قَالَ فَالْحَقُّ وَالْحَقَّ أَقُولُ |
85 |
Senden ve onlar içinde sana uyan kimselerden (gelenler ile) cehennemi dolduracağım! |
/content/ayah/audio/hudhaify/038085.mp3
|
لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنكَ وَمِمَّن تَبِعَكَ مِنْهُمْ أَجْمَعِينَ |
86 |
De ki: "Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Ve ben yapmacık yapanlardan, (uydurma şeylerle peygamberlik taslayanlardan) değilim." |
/content/ayah/audio/hudhaify/038086.mp3
|
قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ |
87 |
O (Kur'an), ancak bütün alemlere öğüttür. |
/content/ayah/audio/hudhaify/038087.mp3
|
إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ |
88 |
Bir süre sonra "Onun haberi(nin doğruluğu)nu gayet iyi bileceksiniz!" |
/content/ayah/audio/hudhaify/038088.mp3
|
وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ |