Al-Hijr

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Suleyman Ates

Play All
# Translation Ayah
1 Elif lam ra. Şunlar Kitabın ve apaçık Kur'an'ın ayetleridir. الَرَ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ
2 Bir zaman gelir ki nankörlük edenler, "Keşke müslüman olsaydılar" diye arzu ederler. رُّبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ كَانُواْ مُسْلِمِينَ
3 Bırak onlar yesinler, eğlensinler; arzu onları oyalasın. Yakında (yaptıklarının kötü sonucunu) bileceklerdir. ذَرْهُمْ يَأْكُلُواْ وَيَتَمَتَّعُواْ وَيُلْهِهِمُ الأَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
4 Biz hiçbir kenti yok etmedik ki, onun mutlaka bilinen bir yazısı olmasın (helak ettiğimiz her ülkenin yazılmış, tesbit edilmiş bir süresi vardır. O süre dolunca onları yok etmişizdir). وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلاَّ وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ
5 Hiçbir millet ne süresini geçebilir, ne de (ondan) geri kalır (her kavim mutlaka, kendileri için belirtilmiş sürede helak olur). مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
6 Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kitap) indirilmiş olan, sen mutlaka cinlenmişsin!" وَقَالُواْ يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ
7 Eğer doğrulardansan, bize melekleri getirsene! لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلائِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
8 Biz, melekleri ancak hak ile (hikmet gereğince) indiririz, o zaman da kendilerine asla göz açtırılmaz, (derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler). مَا نُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَا كَانُواْ إِذًا مُّنظَرِينَ
9 O Zikri (Kitap)ı biz indirdik biz; ve O'nun koruyucusu da elbette biziz! إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
10 Andolsun, senden önceki milletlerin kolları içine de elçiler gönderdik. وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الأَوَّلِينَ
11 Onlara hiçbir elçi gelmezdi ki, onunla alay etmesinler. وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
12 İşte biz o(Tanrı Zikri)ni suçluların kalblerine böyle sokarız. كَذَلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
13 Kendilerinden öncekilerin sünneti (inkarcıların mahvedileceği yasası) geçtiği halde yine de ona inanmazlar. لاَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الأَوَّلِينَ
14 Onlara gökten bir kapı açsak da oraya çıkacak olsalardı: وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاء فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ
15 Herhalde gözlerimiz döndürüldü, biz büyülenmiş bir topluluğuz, derlerdi. لَقَالُواْ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
16 Andolsun biz, gökte burçlar yaptık. Ve onu bakanlar için süsledik. وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ
17 Ve onu, her recim (taşlanmış, kovulmuş uydurma sözler atan) şeytandan koruduk. وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ
18 Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ışın kovalar. إِلاَّ مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ
19 Arzı da yaydık, oraya sağlam dağlar attık ve orada ölçülü mütenasib şeyler bitirdik. وَالأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْزُونٍ
20 Orada sizin için ve (beslediğinizi sandığınız, fakat aslında) sizin beslemediğiniz kimseler için geçimlikler var ettik. وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ
21 Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri, bizim yanımızda olmasın, ama biz onu, bilinen bir miktar ile indiririz. وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلاَّ بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
22 Rüzgarları, aşılayıcı olarak gönderdik de gökten su indirdik, böylece sizi suladık. Onu depolayan siz değilsiniz. لَوَاقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ
23 Biziz, elbette biz ki, yaşatır, öldürürüz; gerçek varis olan da biziz (her faninin mülkü bize geçer. Ölmeyen, daima kalan yalnız biziz). وَإنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
24 Andolsun, sizden önce geçenleri de bildik, sonra gelenleri de bildik. وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ
25 Gerçekten onları toplayacak olan, Rabbindir. O hükümdardır bilendir. وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
26 Andolsun biz insanı pişmemiş çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan yarattık. وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
27 Cinne gelince onu da (insandan) daha önce, (vücudun gözeneklerine) nüfuz eden kavurucu ateşten yarattık. وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
28 Bir zaman Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru çamurdan, değişken balçıktan bir insan yaratacağım!" وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
29 Onu düzenle(yip insan şekline koydu)ğum ve ona ruhumdan üflediğim zaman hemen ona secdeye kapanın! فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
30 Meleklerin hepsi topluca secde ettiler. فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
31 Yalnız İblis, secde edenlerle beraber olmayı kabul etmedi. إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
32 (Allah): "Ey İblis, nen var ki, sen secde edenlerle beraber olmadın?" dedi. قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
33 (İblis): "Ben bir çamurdan, değişken bir balçıktan yarattığın insana secde edemem!" dedi. قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
34 (Allah): "Öyleyse çık oradan (meleklerin içinden çık), dedi, çünkü sen kovuldun!" قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ
35 Ta ceza gününe kadar üzerine la'net edilecektir! وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ
36 (İblis): "Rabbim, dedi bari tekrar dirilecekleri güne kadar beni(m canımı almayı) ertele!" قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
37 (Allah): "Haydi, dedi, sen ertelenmişlerdensin!" قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ
38 O bilinen vaktin gününe kadar! إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
39 (İblis): "Rabbim, dedi, beni azdırmandan ötürü andolsun ki, ben de yer yüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım. قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
40 Ancak içlerinden kendilerine ihlas verilen kulların hariç. (Benim azdırmam, onları etkilemez.) إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
41 (Allah) buyurdu ki: "İşte bana varan doğru yol budur." قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ
42 Benim halis kullarıma karşı senin bir gücün yoktur. Ancak sana uyan azgınlar(ı azdırabilirsin). إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ
43 Cehennem o (şeytana uya)nların hepsinin buluşma yeridir. وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ
44 Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya, onlardan bir bölüm ayrılmıştır. لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ
45 (Şeytana uymaktan, küfür ve isyandan) korunanlar ise cennetlerde, pınar başlarındadırlar. إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
46 (Onlara): "Oraya esenlikle, güven içinde girin!" (denilir). ادْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ
47 Onların göğüslerindeki kini çıkarıp atmışızdır; (hepsi) kardeşler olarak divanlar üzerinde karşı karşıya oturur (sohbet eder)ler. وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ
48 Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir. لاَ يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ
49 (Ey Muhammed), kullarıma haber ver: İşte ben öyle bağışlayan, öyle esirgeyenim. نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
50 Fakat benim azabım da çok acı bir azabdır. وَ أَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الأَلِيمَ
51 Onlara İbrahim'in konuklarından haber ver; وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِ بْراَهِيمَ
52 Onun yanına girmişler: "Selam" demişlerdi. O da: "Biz sizden korkuyoruz." dedi. إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ
53 Korkma dediler, biz sana bilgin bir çocuk(un olacağını) müjdeleriz! قَالُواْ لاَ تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلامٍ عَلِيمٍ
54 Bana ihtiyarlık dokunduktan sonra mı beni müjdelediniz? Ne tuhaf bir şey ile müjdeliyorsunuz beni? dedi. قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
55 Sana gerçeği müjdeledik, umut kesenlerden olma! dediler. They said: We bring thee good tidings in truth. So be not thou of the despairing. قَالُواْ بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ
56 Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umut keser? dedi. قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ
57 (İbrahim gelenlerin Hak elçileri melekler olduklarını anlayınca): "Ey elçiler, dedi, işiniz nedir?" قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
58 Biz suç işleyen bir kavme gönderildik, dediler. قَالُواْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
59 Yalnız Lut ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız." إِلاَّ آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ
60 Ancak karısı hariç. Onun da (suçlularla beraber) kalanlardan olmasını uygun gördük. إِلاَّ امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ
61 Elçiler Lut ailesine geldiklerinde: فَلَمَّا جَاء آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ
62 (Lut): "Siz hiç tanınmamış kimselersiniz!" dedi. قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
63 Dediler ki: "Doğrusu, biz onların, hakkında şüphe ettikleri((tanrı azabı)nı sana getirdik," قَالُواْ بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُواْ فِيهِ يَمْتَرُونَ
64 Sana gerçeği getirdik, biz elbette doğru söyleyenleriz! وَأَتَيْنَاكَ بَالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
65 Hemen gecenin bir parçasında aileni yürüt, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse ardına dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere gidin! فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُواْ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
66 Ona: "Şunlar sabaha girerlerken arkaları kesilecektir!" buyruğunu bildirdik. وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَؤُلاء مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ
67 (Lut kavminin oturduğu Sodom) Kent(inin) halkı, (Lut'un genç konuklarını duyup) sevinerek geldiler. وَجَاء أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
68 (Lut onlara): "Bunlar benim konuğumdur, dedi, beni mahcubetmeyin!" قَالَ إِنَّ هَؤُلاء ضَيْفِي فَلاَ تَفْضَحُونِ
69 (Ne olur), Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin! وَاتَّقُوا اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ
70 Seni alemlerden (başkalarının işine karışmaktan) menetmemiş miydik? dediler. قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ
71 Eğer yapacaksanız, işte kızlarım. dedi. قَالَ هَؤُلاء بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ
72 Senin ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı. لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
73 Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı. فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ
74 O kentin üstünü altına getirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taşlar yağdırdık. فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ
75 Şüphesiz bunda işaretten anlayanlara (nice) ibretler vardır. إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ
76 Ve o (kent, herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır. وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقيمٍ
77 Elbette bunda inananlar için bir ibret vardır. إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّلْمُؤمِنِينَ
78 Gerçekten Eyke halkı da zalim kimselerdi. وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ
79 Onlardan da öcümüzü aldık, her ikisi de (Sodom da, Eyke de) hala (yol üzerinde, gözler) ön(ün) de apaçık durmaktadır. فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ
80 Andolsun Hicr halkı (Semud kavmi) de peygamberleri yalanladılar. وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ
81 Onlara ayetlerimizi verdik, ama onlardan yüz çeviriyorlardı. وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
82 Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı. وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ
83 Sabaha girerlerken onları da (o) korkunç ses yakaladı. فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
84 Kazandıkları, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı. فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
85 Biz gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları hak ile yarattık; (gerçeğin ortaya çıkacağı) o sa'at, mutlaka gelecektir! Şimdi sen güzel bir hoşgörü ile hareket et. وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلاَّ بِالْحَقِّ وَإِنَّ السَّاعَةَ لآتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ
86 Yaratan, bilen ancak Rabbindir.. إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ
87 Andolsun sana ikililerden yedi ve bu büyük Kur'an'ı verdik. وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
88 Onlardan bazı çiftlere (sınıflara) verdiğimiz dünyalığa gözlerini dikme ve (sana inanmadıkları için) onlara üzülme. Mü'minlere kanadını indir, (onlara karşı mütevazi, şefkatli davran). لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
89 Ve: "Ben, ancak ben, apaçık bir uyarıcıyım!" de. وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ
90 (Siz bilirsiniz, inanmazsanız Allah'ın azabı başınıza inecektir.) Tıpkı o bölücülere (veya and içenlere) indirdiğimiz gibi (sizin başınıza da azab indiririz)! كَمَا أَنزَلْنَا عَلَى المُقْتَسِمِينَ
91 Onlar ki Kur'an'ı bölük bölük ettiler. الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ
92 Senin Rabbin hakkı için biz onların hepsine mutlaka soracağız: فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِيْنَ
93 Yaptıkları şeylerden. عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
94 Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlara aldırma. فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
95 O alay edenlere karşı biz sana yeteriz. إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ
96 O, Allah ile beraber başka tanrı tutanlar, yakında (yaptıklarının sonucunu) bileceklerdir! الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّهِ إِلـهًا آخَرَ فَسَوْفَ يَعْمَلُونَ
97 Andolsun onların söylediklerine senin göğsünün daraldığını (canının sıkıldığını) biliyoruz. وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ
98 Sen Rabbini hamd ile tesbih et (O'nu övecek sözlerle an, subhanallahi velhamdulillah de) ve secde edenlerden ol. فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ
99 Ve Rabbine kulluk et ki sana yakin gelsin (kesin bilgiye eresin)! وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
;