Al-Ma'arij

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Suat Yildirim

Play All
# Translation Ayah
1 Biri çıkıp gelecek azabı sordu. [22,47; 38,16] سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ
2 O azap ki onu, kâfirlerden uzaklaştıracak hiçbir kuvvet yoktur. لِّلْكَافِرينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ
3 Çünkü bu azap, yüceler yücesi Allah'tan gelecektir. مِّنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ
4 Melekler ve Rûh, O'nun Arş’ına; miktarı ellibin sene olan bir günde yükselirler. [32,5; 22,47] تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ
5 O halde sen, müşriklerin eziyetlerine güzelce sabret. Çünkü azabın inmesi yaklaşmaktadır. فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا
6 Onlar, o günü çok uzakta zannediyorlar, ama Biz yakın olduğunu biliyoruz. إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا
7 Onlar, o günü çok uzakta zannediyorlar, ama Biz yakın olduğunu biliyoruz. وَنَرَاهُ قَرِيبًا
8 O gün gök erimiş maden gibi olur, يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاء كَالْمُهْلِ
9 Dağlar ise atılmış rengârenk yüne döner. [101,5] وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ
10 Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37] وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا
11 Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37] يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ
12 Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37] وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ
13 Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37] وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْويهِ
14 Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37] وَمَن فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ
15 Lâkin ne mümkün! O cehennem alev alev yanan bir ateştir. كَلَّا إِنَّهَا لَظَى
16 Eli, ayağı, bütün uzuvları söküp atar. نَزَّاعَةً لِّلشَّوَى
17 İmana sırtını dönüp haktan yüz çevireni, bir de servet toplayıp yığan ve hayırda harcamayanı o ateş kendine çağırır. تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى
18 İmana sırtını dönüp haktan yüz çevireni, bir de servet toplayıp yığan ve hayırda harcamayanı o ateş kendine çağırır. وَجَمَعَ فَأَوْعَى
19 Gerçekten insan cimri olarak yaratılmıştır. إِنَّ الْإِنسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا
20 Başı derde düştü mü sızlanır durur. إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا
21 Ama servet sahibi olunca da pinti kesilir. وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا
22 Ancak namazlarını devamlı kılanlar böyle değildir. إِلَّا الْمُصَلِّينَ
23 Ancak namazlarını devamlı kılanlar böyle değildir. الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ
24 Onlar o kimselerdir ki mallarında isteyen ve yoksun olanların haklarını ayırırlar. وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ
25 Onlar o kimselerdir ki mallarında isteyen ve yoksun olanların haklarını ayırırlar. لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
26 Onlar hesap gününü tasdik ederler. وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ
27 Onlar Rab'lerinin cezasından korkarlar. [23,57; 51,19] وَالَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ
28 Çünkü Rab'lerinin azabından kimse emin olamaz. إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ
29 Onlar edep yerlerini, eşleri ve cariyelerinden başkasından korurlar. Yalnız bunlarla münasebeti olanlar ayıplanamazlar. وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ
30 Onlar edep yerlerini, eşleri ve cariyelerinden başkasından korurlar. Yalnız bunlarla münasebeti olanlar ayıplanamazlar. إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
31 Ama bu sınırın ötesine geçenler haddi aşmış, zulüm işlemiş olurlar. فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ
32 Onlar üzerlerine aldıkları emanetlere ve verdikleri sözlere riayet ederler. وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ
33 Onlar şahitliklerini dürüstçe ifa ederler. وَالَّذِينَ هُم بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ
34 Onlar namazlarına tam dikkat ederler. وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
35 İşte bunlar cennetlerde ikrama nail olacaklar. أُوْلَئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُّكْرَمُونَ
36 O kâfirlere ne oluyor ki, seninle alay etmek maksadıyla sağdan soldan dağınık gruplar halinde, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar. فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ
37 O kâfirlere ne oluyor ki, seninle alay etmek maksadıyla sağdan soldan dağınık gruplar halinde, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar. عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ
38 Onlardan her biri (iman etmeden) naîm cennetine yerleşmeye mi hevesleniyor? أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ
39 (Hiç heveslenmesin, hiç kimsenin öteki insanlar üzerinde böbürlenmeye hakkı olamaz). Çünkü Biz onları da, öbür insanlar gibi, o bildikleri nesneden, meniden yarattık. [77,20; 86,5-10] كَلَّا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ
40 Hayır, Allah'ın nizamı onların sandığı gibi değildir! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, Biz onların yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar getirmeye kadiriz. Bizim elimizden kurtulan, gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur. [40,57; 75,3-4; 56,60-61] فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ
41 Hayır, Allah'ın nizamı onların sandığı gibi değildir! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, Biz onların yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar getirmeye kadiriz. Bizim elimizden kurtulan, gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur. [40,57; 75,3-4; 56,60-61] عَلَى أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ
42 Artık sen onları kendi hallerine bırak da, kendilerine vâd edilen gün gelinceye kadar bâtıla dalsın, oynasınlar. فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
43 O gün onlar kabirlerinden çıkıp sür'atle sanki bir hedefe varmak istercesine koşarlar. يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَى نُصُبٍ يُوفِضُونَ
44 Gözleri yerde, kendilerini baştan aşağı bir zillet kaplamış durumdadır.İşte kendilerine vâd edilen gün, bugündür. خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ
;