Al-Qamar

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Suat Yildirim

Play All
# Translation Ayah
1 Kıyamet saati yaklaştı, Ay bölündü. اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ
2 Ama o müşrikler her ne zaman bir mûcize görseler sırtlarını döner: “Bu, kuvvetli ve devamlı bir büyüdür!” derler. وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ
3 Onlar hakkı yalan saydılar, heva ve heveslerine uydular. Halbuki her iş gibi bu nübüvvetin de kararlaştırılmış bir sonu elbette vardır. وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
4 Oysa onlara kendilerini inkârdan vazgeçirecek ibretler ihtiva eden nice olaylar bildirilmişti! وَلَقَدْ جَاءهُم مِّنَ الْأَنبَاء مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
5 Bunlar son derece üstün hikmettir. Ama ne fayda! Uyarmalar kâr etmiyor. [6,149; 10,101] حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ
6 Sen de şimdi onları kendi hallerine terk et. Gün gelir bir münâdî, hiç de hoşa gitmeyen, insanın görür görmez kaçacağı bir yere çağırır. فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ
7 Gözleri korkudan önlerine eğildikçe eğilmiş, dehşet içinde mezarlarından çıkar, yayılmış çekirgeler gibi her tarafı dalga dalga kaplarlar. خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
8 Boyunlarını, çağıran münâdîye doğru uzatmış vaziyette, kâfirler: “Bugün çok zorlu bir gün, işimiz bitik!” derler. مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
9 Kendilerinden önce Nûh kavmi de Peygamberi yalancı saydı ve: “Bu delinin teki!” dediler. Onu incittiler, tebliğini engellediler. كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
10 O da: “Ya Rabbî, ben mağlubum, artık Sen bana yardım et!” dedi. فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
11 Biz de derhal, boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık. فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ
12 Yeri pınar pınar fışkırttık. Öyle ki her iki su kütlesi, takdir edilen o işin olması için birleşti. وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
13 Biz Nuh'u, levha halindeki tahtalar ve çivilerle yapılmış gemiye bindirdik. [7,64] {KM, Tekvin 6,14} وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ
14 O kadri bilinmemiş değerli insana, bir mükâfat olarak gemi, Bizim inayetimiz altında akıp gidiyordu. تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ
15 Biz bir ibret olsun diye, o gemiyi geriye bıraktık. Haydi, var mı ibret alan? [36,41-42] وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
16 Nasılmış Benim cezalandırmam ve tehdidim! Görsünler bakalım! فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
17 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur'ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan? [38,29; 19,97] وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
18 Âd kavmi de Peygamberlerini yalancı saydı. Nasılmış Benim cezalandırmam ve tehdidim! Görsünler bakalım! كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
19 Biz onların üstüne o pek talihsiz günde, her şeyi söküp atan bir kasırga gönderdik. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ
20 Öyle ki insanları, kökü sökülmüş, içi boş hurma kütükleri gibi fırlatıp atıyordu. تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
21 Nasılmış Benim cezalandırmam ve tehdidim, görsünler bakalım! فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
22 Yemin olsun: Biz ders alınsın diye Kur'ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
23 Semûd kavmi de Peygamberlerini yalancı saydılar ve: “Yani biz,” dediler, “içimizden bir adamın peşinden mi gideceğiz? Böyle yaparsak doğrusu sapıtmış ve çıldırmış oluruz! Ne o, yani bu kitap, içimizden bula bula onu mu buldu, o mu buna lâyık görülmüş? Hiç de öyle değil, bilakis o, yalancının, küstahın tekidir!” كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
24 Semûd kavmi de Peygamberlerini yalancı saydılar ve: “Yani biz,” dediler, “içimizden bir adamın peşinden mi gideceğiz? Böyle yaparsak doğrusu sapıtmış ve çıldırmış oluruz! Ne o, yani bu kitap, içimizden bula bula onu mu buldu, o mu buna lâyık görülmüş? Hiç de öyle değil, bilakis o, yalancının, küstahın tekidir!” فَقَالُوا أَبَشَرًا مِّنَّا وَاحِدًا نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
25 Semûd kavmi de Peygamberlerini yalancı saydılar ve: “Yani biz,” dediler, “içimizden bir adamın peşinden mi gideceğiz? Böyle yaparsak doğrusu sapıtmış ve çıldırmış oluruz! Ne o, yani bu kitap, içimizden bula bula onu mu buldu, o mu buna lâyık görülmüş? Hiç de öyle değil, bilakis o, yalancının, küstahın tekidir!” أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
26 Biz de Peygamberleri Salih'e dedik ki: “Sen hiç üzülme! Asıl kimin yalancı ve küstah olduğunu yarın öğrenirler!” سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
27 “Biz imtihan etmek için onlara bir deve göndereceğiz. Şimdi sen onların ne yapacağını bekle ve eziyetlerine sabret.” إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
28 “Hem onlara bildir ki su, aralarında nöbetleşe olacak, her su nöbetinde, sahibi hazır bulunacaktır.” [26,155] وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاء قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
29 Onlar en yakın arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağı çıkarıp deveyi kesti. فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى فَعَقَرَ
30 Nasılmış Benim cezalandırmam ve tehdidim! Görsünler bakalım! فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
31 Biz onlara bir sayha, müthiş bir ses gönderdik, davar ağılındaki kuru ot ve çırpı gibi oldular. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
32 Yemin olsun, Biz, ders alınsın diye Kur'ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
33 Lût kavmi de peygamberlerini yalancı saydılar. كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
34 Biz de Lût'un ailesi dışında, hepsinin üzerine taş savuran bir fırtına gönderdik. Onları ise, tarafımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. İşte şükredenleri Biz böyle ödüllendiririz. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ نَّجَّيْنَاهُم بِسَحَرٍ
35 Biz de Lût'un ailesi dışında, hepsinin üzerine taş savuran bir fırtına gönderdik. Onları ise, tarafımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. İşte şükredenleri Biz böyle ödüllendiririz. نِعْمَةً مِّنْ عِندِنَا كَذَلِكَ نَجْزِي مَن شَكَرَ
36 Lût onları Bizim yakalarından tutup azaba çarptıracağımızı söyleyerek tehdit etmişti. Ama onlar uyarmalara karşı şüpheye düştüler. وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
37 Onlar Lût'un misafirlerine karşı niyetlerini bozdular, onlarla yalnız kalmak için gidip gidip geldiler. Biz de gözlerini silme kör ettik. Haydi tadın Benim cezalandırmamı ve tehditlerimi! [11,77-83; 15,61-74] {KM, Tekvin 19,11} وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
38 Bir sabah kendilerini, yakalarını hiç bırakmayacak bir azap bastırıverdi. وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ
39 Haydi tadın Benim cezalandırmamı ve tehditlerimi! فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
40 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur'ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi, var mı düşünen ve ibret alan? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
41 Firavun hanedanına da uyaran peygamberler geldi. وَلَقَدْ جَاء آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ
42 Onlar âyet ve delillerimizin hepsini yalan saydılar. Biz de onları mutlak galip, tam muktedir olan Allah'ın şanına yaraşır tarzda cezalandırdık. كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
43 Şimdi söyleyin (ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı güçlüdür! Yoksa ilahî kitaplarda sizin ebedî olan âhirette kurtulacağınıza dair berat senedi mi var? أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءةٌ فِي الزُّبُرِ
44 Ne o, “Biz tam dayanışma halinde olan, muzaffer bir topluluğuz” mu diyorlar? أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ
45 İyi bilsinler: Onların toplu kuvvetleri bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
46 Daha doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir.Kıyamet saatinin dehşeti ise tarif edilemeyecek kadar müthiş ve acıdır! بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ
47 Mücrimler tam bir şaşkınlık ve çılgınlık içindedirler. إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
48 O gün cehennemde yüzleri üstü süründürülürler ve kendilerine: “Tadın cehennemin temâsını!” denilir. يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
49 Muhakkak ki Biz her şeyi bir kaderle, bir ölçü ile yarattık. [25,2; 87,1-3] إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
50 Bizim emrimiz sadece bir kere, hem de göz açıp kapama gibi pek hızlıdır. وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
51 Gerçekten Biz sizin nice benzerlerinizi imha ettik! Haydi var mı düşünen ve ibret alan? وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
52 Onların yaptıkları her şey, defterlerde kayıtlıdır.Küçük, büyük her şey, satır satır yazılıdır. [82,10-11] وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
53 Onların yaptıkları her şey, defterlerde kayıtlıdır.Küçük, büyük her şey, satır satır yazılıdır. [82,10-11] وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ
54 Ama müttakiler ise cennetlerde, bahçelerde ve ırmak kenarındadırlar. إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ
55 Son derece kuvvetli o Hükümdarın, hak ve dürüstlük meclisinde yerlerini alırlar. فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ
;