Al-Haqqa

  1. Home
  2. Translation
  3. Turkish: AlI Bulaç
Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: AlI Bulaç

 Play All
# Translation Ayah
1 'Elbette gerçekleşecek olan' (kıyamet). الْحَاقَّةُ
2 Nedir o 'muhakkak gerçekleşecek olan?' مَا الْحَاقَّةُ
3 O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir? وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ
4 Semud ve Ad (toplumları), karia’yı yalan saydılar. كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ
5 Bu nedenle Semud (halkı), korkunç bir sesle helak edildi. فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ
6 Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler. وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ
7 (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَى كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ
8 Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun? فَهَلْ تَرَى لَهُم مِّن بَاقِيَةٍ
9 Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler. وَجَاء فِرْعَوْنُ وَمَن قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ
10 Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı. فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَّابِيَةً
11 Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide Biz sizi taşıdık; إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاء حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ
12 Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. 'Gerçeği belleyip kavrayabilen' kullar da onu belleyip-kavrasın.' لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ
13 Artık sur'a tek bir üfürülüşle üfürüleceği. فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ
14 Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً
15 İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tur. فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
16 Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.' وَانشَقَّتِ السَّمَاء فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ
17 Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır. وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ
18 Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz. يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنكُمْ خَافِيَةٌ
19 Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun." فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَؤُوا كِتَابِيهْ
20 "Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım." إِنِّي ظَنَنتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيهْ
21 Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
22 Yüksek bir cennette. فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
23 Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır. قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ
24 "Geride kalan günlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,' afiyetle yiyin ve için." كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ
25 Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi." وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيهْ
26 "Hesabımı hiç bilmeseydim." وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيهْ
27 "Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi. يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ
28 "Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı." مَا أَغْنَى عَنِّي مَالِيهْ
29 "Güç ve kudretim yok olup gitti." هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيهْ
30 (Allah buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayın." خُذُوهُ فَغُلُّوهُ
31 "Sonra çılgın alevlerin içine atın." ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ
32 "Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin." ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ
33 "Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu." إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ
34 "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı." وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ
35 "Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ
36 "İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur." وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ
37 "Bunu da, hata edenlerden başkası yemez." لَا يَأْكُلُهُ إِلَّا الْخَاطِؤُونَ
38 Hayır; gördüklerinize yemin ederim, فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ
39 Görmediklerinize de. وَمَا لَا تُبْصِرُونَ
40 Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür. إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
41 O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz? وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ
42 Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz? وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ
43 Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir. تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
44 Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ
45 Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ
46 Sonra onun can damarını elbette keserdik. ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ
47 O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı. فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ
48 Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür. وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ
49 Elbette Biz, içinizde yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz. وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنكُم مُّكَذِّبِينَ
50 Gerçekten o (Kur'an), kafirler için bir hasrettir. وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ
51 Ve şüphesiz o, kesin bir gerçektir (hakku'l-yakîn). وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ
52 Öyleyse, büyük Rabbini ismiyle tesbih et. فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ
Next Surah Al-Ma'arij
;