Ash-Shu'araa

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Abdulbaki Golpinarli

Play All
# Translation Ayah
1 Ta sin mim. طسم
2 Bunlardır gerçekle batılı açıklayan kitabın ayetleri. تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
3 Kendine kıyacaksın inanmıyorlar diye adeta. لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
4 Dileseydik gökten bir delil indirirdik onlara, onun karşısında başlarını eğerlerdi, kalakalırlardı. إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّن السَّمَاء آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ
5 Rahman katından, Kur'an'ın yeni bir ayeti indi mi, hemen yüz çevirirler ondan. وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ
6 Gerçekten de yalanladılar, artık yakında alay ettikleri şeyin haberleri gelip çatacak onlara. فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاء مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون
7 Bakmazlar mı yeryüzüne, nice güzelim nebatlar bitirdik çifterçifter orada. أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
8 Bunda bir delil var elbette ve çoğu inanmaz gene de. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
9 Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
10 An o zamanı ki hani Rabbin, Musa'ya, git zalimler topluluğuna diye nida etmişti, وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
11 Firavun'un kavmine, hala mı çekinmeyecekler? قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ
12 Musa, Rabbim demişti, gerçekten de beni yalanlarlar diye korkuyorum. قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
13 Gönlüm daralır, dilim açılmaz, sen Harun'u gönder. وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ
14 Ve bir de onlara karşı suçum var, korkarım, öldürürler beni. وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
15 Rab, hayır dedi, ikiniz de, delillerimizle gidin, şüphe yok ki biz, sizinleyiz, her şeyi duyarız. قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
16 Firavun'un tapısına geldiler de biz dediler, şüphe yok ki alemlerin Rabbinin peygamberleriyiz. فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
17 İsrailoğullarını bizimle gönder. أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
18 Firavun, sen dedi, çocukken içimizde büyüyüp yetişmedin mi ve ömrünün nice yılını aramızda geçirmedin mi? قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
19 Ve o yaptığın işi de yaptın ve sen, nankörlerdensin. وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
20 Musa, o işi yaptım ama dedi, o vakit cahillerdendim. قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ
21 Korktuğumdan da hemen kaçtım sizden, derken Rabbim bana peygamberlik verdi ve beni, peygamberler zümresine aldı. فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ
22 Verdiğin nimeti başıma kakıyorsun ama bu da, İsrailoğullarını kendine kul edindiğinden meydana gelen bir şeydi. وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ
23 Firavun, alemlerin Rabbi ne der ki dedi. قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ
24 Musa, göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin Rabbi, dedi, iyice bilip anlıyorsanız. قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إن كُنتُم مُّوقِنِينَ
25 Firavun, etrafındakilere, işitiyor musunuz? dedi. قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ
26 Musa, sizin de Rabbinizdir dedi, sizden önce gelip geçen atalarınızın da Rabbi. قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
27 Firavun, gerçekten de dedi, size gönderilen peygamberiniz, mutlaka deli. قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
28 Musa, doğunun da Rabbidir dedi, batının da ve ikisi arasında bulunanların da düşünüp akıl ediyorsanız. قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ
29 Firavun, eğer dedi, benden başka bir mabut kabul edersen seni mutlaka zindana atılmışlara katarım, hapsederim. قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ
30 Musa, ya sana dedi, apaçık bir delil gösterirsem, قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُّبِينٍ
31 Firavun, doğru söyleyenlerdense hadi dedi, göster onu. قَالَ فَأْتِ بِهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
32 Musa, sopasını attı, sopa hemen apaçık görünen koca bir ejderha oldu. فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
33 Elini koynundan çıkardı, derhal bakanlara parıl parıl parlayan bembeyaz bir el göründü. وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ
34 Firavun, yanındaki ileri gelenlere, gerçekten de dedi, bu, pek bilgili bir büyücü. قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ
35 Sizi, büyüsüyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz şimdi? يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
36 Ona ve kardeşine bir zaman mühlet ver dediler ve şehirlere, büyücüleri toplayıp getirecek adamlar yolla da. قَالُوا أَرْجِهِ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
37 Adamakıllı bilgili bütün büyücüleri tapına getirsinler. يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ
38 Muayyen bir günün muayyen bir zamanında büyücüler toplandı. فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
39 Halka da denildi ki siz de toplanıyor musunuz? وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ
40 Umarız ki üst gelirlerse biz de büyücülere uyarız. لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِن كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ
41 Derken büyücüler gelince Firavun'a üst gelirsek dediler, bize bir mükafat var mı? فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
42 Firavun, evet dedi, siz o zaman yakınlarımdan olursunuz. قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
43 Musa, onlara, atacağınız şeyleri atın dedi. قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ
44 İplerini sopalarını attılar ve Firavun'un yüceliği hakkı için dediler, biz elbette üst olacağız. فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
45 Derken Musa da sopasını attı, sopa, hemen onların düzüp meydana getirdiği şeyleri yutmaya başladı. فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
46 Büyücüler, derhal secdeye kapandılar. فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ
47 Alemlerin Rabbine inandık dediler. قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
48 Musa ve Harun'un Rabbine. رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ
49 Firavun, size izin vermeden inandınız ha dedi, şüphe yok ki o, sizin büyüğünüz, büyüyü o öğretti size; şimdi anlarsınız siz, mutlaka ellerinizi, ayaklarınızı çaprazvari kestireceğim ve hepinizi de astıracağım. قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
50 Zararı yok dediler, şüphe yok ki biz, dönüp Rabbimize varacağız. قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
51 İlk inananlardan olduğumuz için umarız ki Rabbimiz hatalarımızı yarlıgar. إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ
52 Ve Musa'ya, kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphe yok ki ardınızdan gelecekler diye vahyettik. وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
53 Firavun, şehirlere asker toplayan adamlar yolladı. فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
54 Bunlar, hiç şüphe yok azlık bir topluluk. إِنَّ هَؤُلَاء لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ
55 Ve hiç şüphe yok ki gene de bizi kızdırmadalar. وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ
56 Bizse onların şerrine karşı uyanık ve kuvvetli bir topluluğuz diye haberler gönderdi. وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ
57 Derken onları bahçelerden, kaynaklardan sürüp çıkardık. فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
58 Ve definelerden ve güzelim yerlerden ettik. وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
59 Böyle işte ve oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık. كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
60 Firavun'a uyanlar, gün doğunca İsrailoğullarının artlarına düştüler. فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
61 İki topluluk da birbirini görünce Musa'nın arkadaşları dediler ki: Mutlaka bize yetişecekler. فَلَمَّا تَرَاءى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
62 Musa, hayır dedi, şüphe yok ki Rabbim bana yol gösterecek. قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ
63 Derken Musa'ya, sopanı denize vur diye vahyettik. Vurunca deniz hemen yarıldı ve her parçası, koca bir dağa döndü. فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ
64 Öbürlerini buraya yaklaştırdık. وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ
65 Musa'yı ve onunla beraber bulunanların hepsini kurtardık. وَأَنجَيْنَا مُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ
66 Sonra öbürlerini sulara garkettik. ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
67 Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
68 Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
69 Onlara oku İbrahim'e ait haberi. وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ
70 Hani atasına ve kavmine, neye tapıyorsunuz demişti. إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ
71 Putlara tapıyoruz dediler ve onlara kulluk edip durmadayız. قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ
72 Çağırdığınız vakit dedi, duyuyorlar mı? قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ
73 Yahut size bir faydaları var mı, bir zarar veriyorlar mı? أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ
74 Hayır dediler, atalarımızı böyle bulduk, böyle yapıyordu onlar. قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ
75 Şimdi gördünüz mü dedi, neye kulluk ediyorsunuz. قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
76 Siz ve çok daha önce gelip geçen atalarınız. أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ
77 Hiç şüphe yok ki artık, alemlerin Rabbinden başka onlar, bana düşman. فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ
78 Âlemlerin Rabbi, öyle bir mabuttur ki beni yaratmıştır ve odur doğru yolu gösteren bana. الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ
79 Ve öyle bir mabuttur ki beni doyurur ve suya kandırır. وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ
80 Ve hastalandığım zaman o şifa verir bana. وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
81 Ve öyle bir mabuttur ki beni öldürür, sonra da diriltir. وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ
82 Ve öyle bir mabuttur ki kıyamet gününde umarım, hatamı da yarlıgar. وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ
83 Rabbim, bana peygamberlik ver ve beni temiz kişilere kat. رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
84 Sonra gelenler arasında da güzel bir adsan ver bana, doğrulukla andır beni. وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ
85 Beni Naim cennetinin mirasçılarından et. وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ
86 Atamı da yarlıga, şüphe yok o, sapıklardan. وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ
87 Utandırma beni insanların dirilecekleri günde. وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ
88 O günde ki ne mal fayda verir o gün, ne evlat. يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ
89 Ancak Allah'a, şirkten ve şüpheden arınmış bir gönülle gelen faydalanır. إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
90 Ve cennet, o gün, çekinenlere yaklaştırılmıştır. وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ
91 Ve cehennem, azgınlara gösterilmiş, meydana çıkarılmıştır. وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
92 Ve onlara, nerede kulluk ettikleriniz denilmiştir, وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
93 Allah'ı bırakıp da tapıyordunuz onlara, size yardım ediyorlar mı, yoksa kendilerine bir yardımda bulunuyorlar mı? مِن دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ
94 Hepsi de, birbiri üstüne, baş aşağı cehenneme atılmışlardır tapanlar da, tapılanlar da. فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ
95 Ve İblis'in bütün ordusu da. وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
96 Orada birbirleriyle çekişerek derler ki. قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ
97 Allah hakkı için gerçekten de biz, apaçık bir sapıklık içindeydik. تَاللَّهِ إِن كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
98 Sizi, alemlerin Rabbiyle bir tuttuğumuz zaman. إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
99 Bizi, ancak o mücrimler saptırdı. وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ
100 Artık ne şefaatçilerden bir şefaatçi var bize. فَمَا لَنَا مِن شَافِعِينَ
101 Ne bir can dostu. وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ
102 Ne olurdu bir kere daha dünyaya dönebilseydik de inananlardan olsaydık. فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
103 Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
104 Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
105 Nuh kavmi de peygamberleri yalanladı. كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ
106 Hani, kardeşleri Nuh, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz? إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
107 Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim. إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
108 Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
109 Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait. وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
110 Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
111 Dediler ki: Sana, aşağılık kişiler uymuş, biz de mi inanalım sana? قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ
112 Nuh, benim onların yaptıklarına dair bir bilgim yok dedi. قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
113 Onların hesabı ancak Rabbime aittir eğer anlarsanız. إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ
114 Ve ben, inananları kovamam. وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ
115 Ben ancak, apaçık bir korkutucuyum. إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
116 Ey Nuh dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka taşlarız. قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ
117 Rabbim dedi, gerçekten de kavmim, yalanladı beni. قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ
118 Sen, onlarla benim aramda hükmet ve beni de kurtar, inananlardan benimle beraber bulunanları da. فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَن مَّعِي مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
119 Derken onu da o dopdolu gemiyle kurtardık, onunla beraber bulunanları da. فَأَنجَيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
120 Sonra da onlardan başka geri kalanları sulara garkettik. ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ
121 Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
122 Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
123 Âd kavmi de peygamberleri yalanladı. كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ
124 Hani , kardeşleri Hud, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz? إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
125 Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim. إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
126 Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
127 Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait. وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
128 Siz, her yüksek tepede, ihtiyacınız olmayan bir yapı kurarak eğlenip durur musunuz? أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ
129 Sağlam yapılar, kaleler yaparsınız da ebedi kalacağını mı umarsınız? وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ
130 Tutup yakaladığınızı cebbarcasına mı yakalarsınız? وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ
131 Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
132 Çekinin o mabuttan ki bildiğiniz nimetleri vererek yardım etti size. وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ
133 Yardım etti size hayvanlar ve evlat vererek. أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ
134 Ve bahçeler ve kaynaklar ihsan ederek. وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
135 Şüphe yok ki ben, o pek büyük günün azabı size gelip çatacak, ondan korkuyorum. إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
136 Bizce bir dediler, istersen öğüt ver bize, istersen öğüt verenlerden olma. قَالُوا سَوَاء عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ
137 Bu, önce gelip geçenlerin uydurmalarından başka bir şey değil. إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ
138 Ve biz, azaba uğratılmayacağız. وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
139 Derken onu yalanladılar, biz de onları helak ettik. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
140 Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
141 Semud kavmi de peygamberleri yalanladı. كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ
142 Hani, kardeşleri Salih, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz? إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
143 Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim. إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
144 Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
145 Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait. وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
146 Burada emin bir halde bırakılacak mısınız? أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ
147 Bağlarda, kaynaklarda. فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
148 Ekinler içinde, tomurcukları nazik, yumuşak hurmalıklar yanında. وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ
149 Ve büyük bir akılla, ustalıkla dağlarda evler yontmadasınız. وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ
150 Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
151 Aşırı gidenlerin emrine uymayın, وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ
152 o aşırı gidenler ki yeryüzünde bozgunculuk ederler de ıslah etmezler. الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
153 Sen dediler, ancak büyülenmiş kişilerdensin. قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
154 Bizim gibi bir insandan başka bir şey de değilsin sen. Doğru söyleyenlerdensen bir delil göster bize. مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
155 Bu dedi, dişi bir deve; su içme hakkı, bir gün onun, malum bir gün de su içme hakkı sizin. قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
156 Ve ona kötülükle dokunmayın, sonra pek büyük bir günün azabı, helak eder sizi. وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ
157 Ayaklarını kesip öldürdüler onu da nadim oldular. فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ
158 Azap, onları helak ediverdi. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
159 Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
160 Lut kavmi de peygamberleri yalanladı. كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ
161 Hani, kardeşleri Lut, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz? إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ
162 Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim. إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
163 Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
164 Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait. وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
165 Siz, insanlardan erkeklere yaklaşıyor da. أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ
166 Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Hayır, siz, haddi aşmış bir topluluksunuz. وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
167 Ey Lut dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka şehrimizden çıkarırız. قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ
168 Şüphe yok ki dedi, ben, sizin yaptığınızdan nefret etmedeyim, onu kınamadayım. قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُم مِّنَ الْقَالِينَ
169 Rabbim, beni de onların yaptıkları işin azabından kurtar, ailemi de. رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ
170 Derken onu da kurtardık, bütün ailesini de. فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ
171 Ancak bir kocakarı, geri kalanların içindeydi. إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ
172 Sonra berikileri mahvettik. ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ
173 Üstlerine öylesine bir yağmur yağdırdık ki, ne de kötüdür korkutulanlara yağdırılan yağmur. وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَسَاء مَطَرُ الْمُنذَرِينَ
174 Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
175 Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
176 Ashabı Eyke de peygamberleri yalanladı. كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ
177 Hani Şuayb, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz? إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ
178 Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim. إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
179 Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
180 Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait. وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
181 Ölçeği tam ölçün, eksik ölçenlerden olmayın. أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ
182 Doğru teraziyle tartın. وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ
183 İnsanların haklarından hiçbir şeyi eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncu olmayın. وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
184 Çekinin o mabuttan ki sizi de yaratmıştır, önceki ümmetleri de. وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ
185 Sen dediler, ancak büyülenmiş kişilerdensin. قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
186 Ve bizim gibi insandan başka bir şey de değilsin sen ve biz seni mutlaka yalancılardan sanmadayız. وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ
187 Gökyüzünden parçalar düşür üstümüze eğer doğru söyleyenlerdensen. فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
188 Rabbim dedi, yaptığınız şeyi daha iyi bilir. قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
189 Derken onu yalanladılar da karanlık günün azabı helak etti onları; şüphe yok ki bu, o günün pek büyük bir azabıydı. فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
190 Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
191 Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
192 Ve hiç şüphe yok ki Kur'an, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
193 RuhülEmin indirmiştir onu. نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ
194 Senin gönlüne, korkutanlardan olasın diye. عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ
195 Apaçık Arapçayla. بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ
196 Ve şüphe yok ki o hükümler, elbette önceki kitaplarda da var. وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ
197 Onu, İsrailoğullarının bilginlerinin bilmesi de bir delil değil miydi onlara? أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاء بَنِي إِسْرَائِيلَ
198 Kur'an'ı Arap olmayanlardan, Arapça bilmeyenlerden birisine indirseydik de. وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ
199 Onlara okusaydı gene inanmazlardı. فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ
200 Biz, böylece Kur'an'ı, mücrimlerin gönüllerine kadar işlettik. كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
201 Fakat elemli azabı görmedikçe inanmazlar ona. لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
202 Ansızın gelip çatar onlara ve onlar anlamazlar bile. فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
203 Derler ki: Bize mühlet verilir mi acaba? فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ
204 Hala azabımızın çabucak gelmesini mi isterler? أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
205 Diyelim ki yıllarca onları yaşattık, geçindirdik de. أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ
206 Sonra onlara vaadedilen azap geldi. ثُمَّ جَاءهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ
207 O yaşayıp geçinmeleri, onları herhangi bir suretle kurtarabilir mi ki? مَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ
208 Ve hiçbir şehri helak etmedik ki oraya, korkutucu peygamberler göndermeyelim de. وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ
209 Öğüt vermesinler ve biz zulmetmeyiz hiç. ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ
210 Ve onu Şeytanlar indirmedi. وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ
211 Ve bu, onlara yakışmadığı gibi buna güçleri de yetmez. وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ
212 Şüphe yok ki onlar, vahyi duymaktan uzaklaştırılmışlardır. إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ
213 Sakın Allah'la beraber bir başka mabudu çağırma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun. فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ
214 Ve en yakın hısımlarını korkut. وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ
215 İnananlardan sana uyanlara karşı kanadını indir, mütevazi ol. وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
216 Sana isyan ederlerse de de ki: Şüphe yok ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım. فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
217 Ve dayan üstün ve rahim mabuda. وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
218 Öylesine mabut ki namaza kalktığın zaman da seni görür. الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ
219 Ve secde edenler arasında secde edişini de görür. وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ
220 Şüphe yok ki o, her şeyi duyar, bilir. إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
221 Haber vereyim mi size, kime iner Şeytanlar? هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ
222 Onlar, bütün yalancı ve suçlulara inerler. تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
223 Ve onlar da Şeytanlara kulak verirler ve Şeytanların çoğuysa yalancıdır. يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ
224 Ve şairlere de akılsızlar ve ziyankarlar uyar. وَالشُّعَرَاء يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ
225 Görmez misin ki hiç şüphe yok, onlar, her vadide sersemce dolaşıp dururlar. أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ
226 Ve hiç şüphe yok ki onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler. وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ
227 Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve Allah'ı çok ananlar ve zulme uğradıktan sonra yardıma mazhar olanlar müstesna. Ve zulmedenler, yakında bileceklerdir halleri neye varacak ve nereye varıp gidecekler. إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيراً وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ
;