Al-Hijr

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Abdulbaki Golpinarli

Play All
# Translation Ayah
1 Elif lam ra, budur kitabın ve her şeyi açıklayan Kur'an'ın ayetleri. الَرَ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ
2 Nice demler gelecek ki kafirler, ne olur keşke biz de Müslüman olsaydık diyecekler. رُّبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ كَانُواْ مُسْلِمِينَ
3 Bırak onları, yesinler, geçinsinler ve isteklere düşüp oyalansınlar, yakında bilecekler. ذَرْهُمْ يَأْكُلُواْ وَيَتَمَتَّعُواْ وَيُلْهِهِمُ الأَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
4 Ve biz hiçbir şehri helak etmedik ki helak edeceğimiz zaman, malum ve mukadder olmasın. وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلاَّ وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ
5 Hiçbir ümmet, ne helak edileceği zamanı mukadder vaktinden öne alabilir, ne de onu geciktirebilir. مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
6 Ve derler ki: Ey kendisine Kur'an indirilen sen gerçekten de delisin. وَقَالُواْ يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ
7 Gerçeklerdensen neden meleklerle gelmiyorsun bize? لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلائِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
8 Biz melekleri, ancak hak ve gerçek olarak indiririz, indiririz ama o vakit de mühlet vermeyiz, göz açtırmayız kafirlere. مَا نُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَا كَانُواْ إِذًا مُّنظَرِينَ
9 Şüphe yok ki Kur'an'ı biz indirdik ve şüphe yok ki onu mutlaka koruyacağız. إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
10 Andolsun ki senden önce, evvelki ümmetlere de peygamberler göndermiştik. وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الأَوَّلِينَ
11 Hiçbir peygamber göndermedik ki alay etmesinler onunla. وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
12 Biz böylece, Kur'an'ı, yüreklerine kadar sokarız da. كَذَلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
13 Gene ona inanmazlar ve gerçekten, eskilerin yoluyoradamı da böylece olup bitmiş, onlar da bu yüzden azaba uğrayıp gitmiştir. لاَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الأَوَّلِينَ
14 Onlara gökten bir kapı açsak da melekler, o kapıdan inip çıksalar. وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاء فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ
15 Bunu görürler de gene ancak derler, gözlerimiz bağlandı bizim, hatta büyülenmiş bir topluluğuz biz. لَقَالُواْ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ
16 Andolsun ki gökte burçlar halkettik ve göğü, seyredenlere bezedik. وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ
17 Ve onu, bütün taşlanmış Şeytanlardan koruduk. وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ
18 Ancak hırsızlama bir şey duymaya kalkışan olursa onun da ardından apaçık görünen bir ateş yalımıdır gönderdik. إِلاَّ مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ
19 Yeryüzünü, enine boyuna döşedik ve orada metin dağlar yarattık ve oradan, taktirimize göre, her şeyi bitirdik. وَالأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْزُونٍ
20 Orada sizin için de, sizin rızıklandırmadığınız mahlukat için de geçim sebepleri halkettik. وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ
21 Hiçbir şey yoktur ki hazineleri, katımızda olmasın ve biz onu ancak malum bir miktarda indiririz. وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلاَّ بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
22 Yüklü rüzgarlar gönderdik de gökten yağmur yağdırdık, suya kandırdık sizi ve onu koruyup saklayan siz değilsiniz. لَوَاقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ
23 Ve şüphe yok ki ancak biz diriltiriz, biz öldürürüz ve biziz her şeye varis olan. وَإنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
24 Ve andolsun ki önce geçip gidenlerinizi de biliriz, sonraya kalanlarınızı da. وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ
25 Ve şüphe yok ki Rabbin, hepsini de haşreder; şüphe yok ki o, hüküm ve hikmet sahibidir ve her şeyi bilir. وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
26 Andolsun ki biz Âdem'i, kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş balçıktan yarattık. وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
27 Şeytan'ıysa daha önce, yakıp öldürücü bir harareti olan ateşten yarattık. وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
28 An o zamanı ki Rabbin, meleklere demişti: Gerçekten de ben, kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
29 Onun yaratılışını tamamlayıp kemale getirerek ruhumdan ruh üfürünce derhal ona karşı secdeye kapanın. فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
30 Meleklerin hepsi birden secde ettiler. فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
31 Ancak İblis secde etmedi, secde edenlere katılmaktan çekindi. إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
32 Ey İblis dedi, sana ne oldu da secde edenlere katılmaktan çekindin? قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
33 Kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş balçıktan yarattığın insana dedi, ben secde etmem. قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
34 Çık buradan dedi, şüphe yok ki taşlanmış, kovulmuşsun sen. قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ
35 Ve gerçekten de din gününe dek lanet sana. وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ
36 Rabbim dedi, onların tekrar dirilecekleri güne dek mühlet ver, yaşat beni. قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
37 Şüphe yok ki dedi, sen, mühlet verilmişlerdensin. قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ
38 Malum vaktin gelip çatacağı güne dek. إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
39 Rabbim dedi, beni rahmetinden mahrum ettiğin gibi bende kötülükleri, yeryüzünde onlara bezeyecek, onları isyan ettirerek hepsini de rahmetinden mahrum edeceğim. قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
40 Ancak ihlasa sahip edilmiş kulların müstesna. إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
41 Tanrı, işte bu yol dedi, dosdoğru bana varan yol. قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ
42 Şüphe yok ki kullarıma hiçbir suretle gücün yetmez, ancak sana uyan azgınlara yeter senin gücün. إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ
43 Ve şüphe yok ki onların hepsine de vaadedilen yer, cehennemdir. وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ
44 Orasının yedi kapısı var, her kapıya da onlardan bir kısmı ayrılmıştır. لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ
45 Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerde ve ırmak başlarındadır. إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
46 Esenlikle emin olarak girin cennetlere. ادْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ
47 Gönüllerindeki kini, hasedi, ta kökünden söküp attık onların, kardeşlerdir, birbirlerine karşı tahtlar üstünde otururlar. وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ
48 Orada ne bir yorgunluk duyarlar, ne de oradan çıkarılırlar. لاَ يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ
49 Haber ver kullarıma, şüphe yok ki ben suçları örterim, rahimim. نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
50 Ve şüphe yok ki azabım da pek elemli bir azaptır. وَ أَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الأَلِيمَ
51 Onları, İbrahim'e gelen misafirlerden de haberdar et. وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِ بْراَهِيمَ
52 Hani, huzuruna girmişler de esenlik sana demişlerdi; o da, biz gerçekten de sizden korkuyoruz demişti. إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ
53 Korkma demişlerdi, biz sana, bilgi sahibi bir erkek evlat müjdeliyoruz. قَالُواْ لاَ تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلامٍ عَلِيمٍ
54 İhtiyarlık çağımda mı demişti, bana müjde veriyorsunuz? Neye istinaden müjde vermektesiniz bana? قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
55 Sana öyle bir müjde veriyoruz ki gerçektir bu, sakın ümidini kesenlerden olma demişlerdi. قَالُواْ بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ
56 O da Rabbinin rahmetinden demişti, ancak doğru yoldan sapanlardan başka kim ümit keser? قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ
57 Ey elçiler demişti, başka ne memuriyetiniz var? قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
58 Biz demişlerdi, şüphe yok ki mücrim bir topluluğa gönderildik. قَالُواْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
59 Ancak Lut ve soyu müstesna; onların hepsini de mutlaka kurtaracağız. إِلاَّ آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ
60 Yalnız karısını kurtarmayacağız, onun, helak olanlarla beraber şehirde kalmasını takdir ettik. إِلاَّ امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ
61 Elçiler Lut ailesine geldikleri zaman. فَلَمَّا جَاء آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ
62 O, siz dedi tanınmamış kimselersiniz. قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
63 Onlar, biz dediler, onların şüphe ettikleri şeyi getirdik. قَالُواْ بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُواْ فِيهِ يَمْتَرُونَ
64 O gerçek haberle geldik sana ve biz doğru sözlüyüz. وَأَتَيْنَاكَ بَالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
65 Gece yarısından sonra aileni yola çıkar, sen de artlarına düş, hiçbiriniz arkanıza bakmayın, emrolunacak yere geçingidin. فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُواْ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
66 Ve bu işi ona vahyettik de hiç şüphe yok ki dedik, sabah çağı bunların kökleri kesilir. وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَؤُلاء مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ
67 Şehir halkı, birbirlerini müjdeleyerek misafirlerin yanına geldi. وَجَاء أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
68 Lut, bunlar benim konuklarım dedi, onlara karşı utandırmayın beni. قَالَ إِنَّ هَؤُلاء ضَيْفِي فَلاَ تَفْضَحُونِ
69 Allah'tan çekinin de mahzun etmeyin beni. وَاتَّقُوا اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ
70 Seni konuk kabul etmekten menetmedik miydi dediler. قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ
71 Lut, evlenecekseniz işte kızlarım, onları alın dedi. قَالَ هَؤُلاء بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ
72 Ömrün hakkı için onlar, gafletten adeta sarhoştular, gaflet içinde şaşkın bir haldeydiler. لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
73 Güneş doğduktan sonra onları bir bağırış, helak ediverdi. فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ
74 Ülkelerinin altını üstüne getirdik, üstlerine balçıktan meydana gelmiş taşlar yağdırdık. فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ
75 Şüphe yok ki bunda düşünenlere ibretler var. إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ
76 Ve şüphe yok ki o şehir, hala herkesin yol uğrağı olan bir yerde. وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقيمٍ
77 Şüphe yok ki bunda, inananlar için bir delil var. إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّلْمُؤمِنِينَ
78 Ashab-ı Eyke de gerçekten zalimdi. وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ
79 Öcaldık onlardan; iki şehir de apaçık görünmede, yol uğrağında hala. فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ
80 Ashabı Hicr de peygamberini inkar etti. وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ
81 Delillerimizi göstermiştik onlara, fakat onlardan yüz çevirmişlerdi. وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
82 Ve evlerini dağlarda oyarlar, emin bir halde yaşarlardı. وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ
83 Sabah çağına erdikleri gibi bir bağırış yüzünden helak olup gittiler. فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
84 Kazandıkları mal ve servet, azabı defedemedi onlardan. فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
85 Ve biz, gökleri ve yeryüzünü abes olarak halketmedik ve kıyamet, mutlaka gelecektir, aldırış bile etme, bir hoşça vaz geç onlardan şimdilik. وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلاَّ بِالْحَقِّ وَإِنَّ السَّاعَةَ لآتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ
86 Şüphe yok ki Rabbin, her şeyi yaratandır ve her şeyi bilir. إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ
87 Andolsun ki biz sana, tekrarlanan yedi ayeti ve pek büyük olan Kur'an'ı verdik. وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
88 Onlara verdiğimiz mala, evlada göz dikme, onlar için tasalanıp gam yeme, inananlara karşı kanadını indir, onları koru, onlara karşı mütevazı ol. لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
89 Ve de ki: Hiç şüphe yok ki ben, gerçekten de bir korkutucuyum. وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ
90 Nitekim bölükbölük olanlara da indirmiştik. كَمَا أَنزَلْنَا عَلَى المُقْتَسِمِينَ
91 Öyle kişilerdi onlar ki Kuran'ı parçaparça ettiler; bir kısmına inandılar da bir kısmına inanmadılar. الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ
92 Andolsun Rabbine ki onların hepsine soracağız. فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِيْنَ
93 Yaptıkları şeyleri. عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
94 Artık sen emredildiğin şeyi açıkla ve şirk koşanlardan yüz çevir. فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
95 O alaycılara karşı biz yeteriz sana. إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ
96 Onlar, Allah'tan başka tanrılar da kabul etmişlerdir; yakında bilip anlayacaklar. الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّهِ إِلـهًا آخَرَ فَسَوْفَ يَعْمَلُونَ
97 Ve andolsun biliriz ki şüphe yok, söyledikleri sözlerden yüreğin sıkılır. وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ
98 Artık Rabbine hamd ederek tenzih et ve secde edenlerden ol. فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ
99 Ve ölüm gelip çatıncaya dek Rabbine ibadet et. وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
;