Nuh

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Edip Yüksel

Play All
# Translation Ayah
1 "Kendilerine acı azap gelmezden önce halkını uyar," diye Nuh'u halkına gönderdik. إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
2 Dedi ki, "Ey halkım, ben size apaçık bir uyarıcıyım." قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
3 "ALLAH'a kulluk edin, O'nu sayın ve beni izleyin." أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ
4 "Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz, ALLAH'ın verdiği süre gelince ertelenmez; bir bilseydiniz. يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاء لَا يُؤَخَّرُ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
5 Dedi ki, "Rabbim, ben halkımı gece gündüz çağırdım." قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا
6 "Ne var ki, çağrım onların kaçışını arttırmaktan başka şeye yaramadı." فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَارًا
7 "Her ne zaman senin onları bağışlaman için onları çağırdıysam parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini başlarına örttüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler." وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا
8 "Sonra onları açıkça çağırdım." ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا
9 " Sonra onlara ilan ettim, gizliden gizliye de konuştum." ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا
10 "Dedim ki, 'Rabbinizden bağışlanma dileyin; O çok Bağışlayandır." فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا
11 "Size gökten bol yağmur göndersin." يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا
12 "Size bol para ve çocuklarla desteklesin, size bahçeler ve ırmaklar versin." وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَل لَّكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَل لَّكُمْ أَنْهَارًا
13 Size ne oluyor ki ALLAH'a saygı göstermek istemiyorsunuz? مَّا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا
14 Oysa sizi evrimler halinde yaratan O'dur. وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا
15 ALLAH'ın yedi göğü tabakalar halinde nasıl yarattığını görmez misiniz? أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا
16 Ayı bunların içinde bir ışık, güneşi de bir lamba yaptı. وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا
17 Ve ALLAH sizi topraktan bir bitki olarak bitirdi. وَاللَّهُ أَنبَتَكُم مِّنَ الْأَرْضِ نَبَاتًا
18 Sonra sizi ona döndürecek ve sizi tekrar çıkaracaktır. ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا
19 ALLAH yeryüzünü sizin için bir yerleşim yeri yaptı. وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ بِسَاطًا
20 Ki orada geniş yollarda gidesiniz. لِتَسْلُكُوا مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا
21 Nuh dedi ki, "Rabbim, onlar bana karşı geldiler ve parası, çocukları kendisine sadece zarar veren bir kimseye uydular." قَالَ نُوحٌ رَّبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِي وَاتَّبَعُوا مَن لَّمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُ إِلَّا خَسَارًا
22 "Ve hatta büyük tuzaklar kurdular." وَمَكَرُوا مَكْرًا كُبَّارًا
23 "Dediler ki, 'Tanrılarınızı terketmeyin. Ne Vedd'i, ne Suva'ı, ne Yeğus'u, Yeuk'u ve Nesr'i bırakmayın." وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا
24 "Çok kişiyi saptırdılar. Öyleyse, sen de zalimlerin şaşkınlığını arttır." وَقَدْ أَضَلُّوا كَثِيراً وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا ضَلَالًا
25 Suçlarından ötürü boğuldular ve ateşe sokuldular. Kendilerine ALLAH'tan başka yardımcı da bulamadılar. مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَنصَارًا
26 Nuh dedi ki, "Rabbim, yeryüzünde bir tek inkarcı bırakma." وَقَالَ نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّارًا
27 "Onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve ancak bayağı inkarcılar doğururlar." إِنَّكَ إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا
28 "Rabbim, beni, anamı babamı, evime inanan olarak girenleri, inanan erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin ise ancak yıkımlarını arttır." رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَن دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَارًا
;