Al-Qamar

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Edip Yüksel

Play All
# Translation Ayah
1 Saat (dünyanın sonu) yaklaştı ve ay yarıldı. اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ
2 Bir mucize görseler yüz çevirirler ve, "Süregelen bir büyüdür" derler. وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ
3 Yalanladılar; arzularına ve tümüyle statükoya uydular. وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
4 Oysa, kötülüklerini engelleyecek uyarılar dolu haberler kendilerine gelmiş bulunuyor. وَلَقَدْ جَاءهُم مِّنَ الْأَنبَاء مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
5 Bu üstün bir hikmettir; ancak uyarılar yarar sağlamıyor. حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ
6 Onlara aldırma; çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağıracağı gün, فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ
7 Gözleri zillet içinde mezarlardan çıkarlar; tıpkı saçılmış çekirgeler gibi... خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
8 Çağırıcıya doğru koşarlarken, inkarcılar, "Bu zorlu bir gündür," derler. مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
9 Onlardan önce de Nuh'un halkı yalanlamıştı. Kulumuzu yalanlayıp, "Delidir" dediler. Nitekim o engellendi. كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
10 Rabbini çağırdı, "Ben yenildim; bana yardım et." فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
11 Bunun üzerine göğün kapılarını boşanan sularla açtık. فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ
12 Yerden de pınarlar fışkırttık. Nihayet sular, daha önce belirlenmiş seviyeye ulaştılar. وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
13 Onu ağaç lifleri ile (bağlanmış) kütükler üzerinde taşıdık. وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ
14 Reddedilmiş olan kişiye bir ödül olarak gözetimimiz altında akıp gidiyordu. تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ
15 Bunu bir ders olarak bıraktık. Öğüt alan yok mudur? وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
16 Cezalandırmam ve uyarılarım nasılmış! فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
17 Kuran'ı mesaj için kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
18 Ad da yalanladı. Cezalandırmam ve uyarılarım nasılmış! كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
19 Uğursuzluk üstüne uğursuzluğa sahip bir günde üzerlerine vahşi bir rüzgar gönderdik. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ
20 İnsanları, sanki köklerinden koparılmış hurma kötükleriymiş gibi yıkıyordu. تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
21 Cezalandırmam ve uyarılarım nasılmış! فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
22 Kuran'ı mesaj için kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
23 Semud da uyarıları yalanladı. كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
24 Dediler ki, "Bizden bir insana mı uyalım? O zaman biz sapar ve cehenneme gireriz." فَقَالُوا أَبَشَرًا مِّنَّا وَاحِدًا نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
25 "Mesaj aramızdan ona mı verildi? O, yalancı küstahın biridir." أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
26 Yalancı küstahın kim olduğunu yarın öğreneceklerdir. سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
27 Deveyi bir sınav olarak göndereceğiz. Onları gözetle, sabırlı ol. إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
28 Onlara, suyun (deveyle) aralarında paylaşılacağını bildir. Her içim sırayla sunulacaktır. وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاء قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
29 Bir arkadaşlarını çağırdılar, o da çekip (deveyi) kesti. فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى فَعَقَرَ
30 Cezalandırmam ve uyarılarım nasılmış! فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
31 Üzerlerine bir tek patlama gönderdik ve onlar ağılcının topladığı saman yığınına döndüler. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
32 Kuran'ı mesaj için kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
33 Lut halkı da uyarıları yalanlamıştı. كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
34 Üzerlerine taş yağdıran bir fırtına gönderdik, yalnız Lut'un ailesini seher vakti kurtardık. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ نَّجَّيْنَاهُم بِسَحَرٍ
35 Katımızdan bir iyilik olarak. Şükredeni işte böyle ödüllendiririz. نِعْمَةً مِّنْ عِندِنَا كَذَلِكَ نَجْزِي مَن شَكَرَ
36 Onları bu yakalayışımıza karşı uyarmıştı; ancak onlar uyarıları kuşkuyla karşıladılar. وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
37 Onun konuklarına göz diktiler, biz de onları kör ettik. Azabımı ve uyarılarımı tadın bakalım. وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
38 Ertesi gün, yaman bir azap sabahlarını kutladı. وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ
39 Azabımı ve uyarılarımı tadın bakalım. فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
40 Kuran'ı mesaj için kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
41 Firavun'un erkanına da uyarıcılar gitmişti. وَلَقَدْ جَاء آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ
42 Tüm mucizelerimizi yalanladılar ve biz de onları En üstün ve her şeye gücü yetenin yakalayışı gibi yakaladık. كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
43 Sizin inkarcılarınız onlarınkinden daha mı iyi? Yoksa kitaplarda kendiniz için bir af ilanına mı rastladınız? أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءةٌ فِي الزُّبُرِ
44 Yoksa, "Biz, zafere ulaşacak bir cemaatiz" mi diyorlar? أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ
45 O cemaat bozguna uğratılacak; dönüp kaçacaklar. سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
46 Saat onları beklemektedir, daha korkunç ve acıdır. بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ
47 Suçlular bir sapıklık ve cehennem içindedir. إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
48 Yüzükoyun ateşe sürüklenecekleri gün: "Cehennemin dokunuşunu tadın." يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
49 Biz her şeyi belli bir ölçüyle yaratmışızdır. إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
50 Buyruğumuz göz kırpması gibi anidir. وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
51 Sizin benzerlerinizi yok etmiştik. Yok mu öğüt alan? وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
52 Tüm yaptıkları kitaplarda kayıtlıdır. وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
53 Küçük ve büyük hepsi yazılmıştır. وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ
54 Erdemliler, cennetler (bahçeler) ve ırmaklar içindedir. إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ
55 Güçlü Kralın yanında onurlu makamlardadırlar. فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ
;