As-Saffat

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Edip Yüksel

Play All
# Translation Ayah
1 And olsun sıralar halinde dizenlere, وَالصَّافَّاتِ صَفًّا
2 İtekleyip sürenlere, فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا
3 Ve mesajı okuyanlara... فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا
4 Ki sizin Tanrınız birdir. إِنَّ إِلَهَكُمْ لَوَاحِدٌ
5 Göklerin, yerin ve her ikisinin arasında bulunanların Rabbidir, doğuların Rabbidir. رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ
6 Biz en aşağıdaki göğü gezegenler ile süsleyip, إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ
7 Her türlü inatçı şeytana karşı bir koruma yaptık. وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَانٍ مَّارِدٍ
8 Yüce topluluğu dinleyemezler; her yandan atılırlar. لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ
9 Kovulurlar; sürekli bir azabı hakketmişlerdir. دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ
10 Bir söz kapan olursa, onu, delici bir ışın izler. إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
11 Sor onlara, "Yaratılış bakımından onlar mı daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?" Onları yapışkan bir balçıktan yarattık. فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ
12 Sen hayranlık duyarken onlar alay ediyorlar. بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ
13 Kendilerine hatırlatıldığında öğüt almıyorlar. وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ
14 Bir delil gördüklerinde onu alaya alıyorlar. وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ
15 Derler, "Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir." وَقَالُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
16 "Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı, biz mi diriltilecekmişiz?" أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
17 "Hatta bizden önceki atalarımız da mı?" أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ
18 De ki, "Evet, hem de horlanarak." قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ
19 O, bir tek dokunmadır. O zaman (kalkıp) bakınırlar. فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ
20 "Vay halimize!" derler, "Bu Yargı Günüdür." وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَذَا يَوْمُ الدِّينِ
21 Bu, sizin yalanlamış olduğunuz karar günüdür. هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ
22 Zalimleri toplayın. Eşlerini ve, احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ
23 ALLAH'tan başka taptıklarını... Onlara cehennemin yolunu gösterin. مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ
24 Ve durdurun onları; sorguya çekileceklerdir. وَقِفُوهُمْ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ
25 "Neden bir birinize yardım etmiyorsunuz?" مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
26 Hayır, o gün tümüyle teslim olmuşlardır. بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
27 Dönüp birbirlerini sorgularlar. وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ
28 "Siz bize sağ yanımızdan yaklaşıyordunuz," derler. قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ
29 Derler ki, "Aslında siz inanmış kimseler değildiniz." قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
30 "Bizim sizin üzerinizde her hangi bir gücümüz yoktu. Aksine siz azmış bir topluluktunuz." وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ
31 "Rabbimizin hakkımızdaki sözü gerçekleşti, artık tadacağız." فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ
32 "Biz azmıştık. Sizi de azdırdık." فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ
33 Böylece, o gün onlar azabta ortaktırlar. فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
34 Biz suçlulara böyle yaparız. إِنَّا كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ
35 Kendilerine "La ilahe illa ALLAH" denildiğinde büyükleniyorlardı. إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ
36 "Tanrılarımızı deli bir şair için mi terkedeceğiz?" diyorlardı. وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوا آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ
37 Doğrusu, o, gerçeği getirmiş ve elçileri doğrulamıştır. Yine O diriltecektir. O her türlü yaratmayı bilendir. بَلْ جَاء بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ
38 Siz elbette acı azabı tadacaksınız. إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ
39 Sadece yapmış olduklarınızın karşılığını görüyorsunuz. وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
40 Kendilerini sadece ALLAH'a adamış kulları hariç. إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
41 Onlar bilinen bir rızkı haketmişlerdir. أُوْلَئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ
42 Meyvelerle ağırlanacaklardır. فَوَاكِهُ وَهُم مُّكْرَمُونَ
43 Nimet cennetlerinde. فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
44 Karşılıklı koltuklar üzerinde. عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ
45 Onlara pınarlardan doldurulmuş kadehler sunulur. يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ
46 Durudur, içenlere zevk ve lezzet verir. بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ
47 Onda ne başağrısı ne de sarhoşluk vardır. لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ
48 Yanlarında da, gözlerinin içine bakan güzel eşler... وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ
49 Kornumuş yumurtalar gibidirler. كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ
50 Birbirlerine dönüp soruşurlar. فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ
51 İçlerinden biri der ki, "Benim bir arkadaşım vardı." قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ
52 "Şöyle konuşurdu, 'Sen de doğruluyor musun?" يَقُولُ أَئِنَّكَ لَمِنْ الْمُصَدِّقِينَ
53 "Biz toprak ve kemik olduktan sonra mı, biz mi dirileceğiz?" أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَدِينُونَ
54 (Yanındakilere,) "Bakar mısınız?" der. قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ
55 Baktığında, onu cehennemin ortasında bulur. فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاء الْجَحِيمِ
56 "ALLAH'a andolsun, az kalsın sen beni de mahfedecektin," der. قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدتَّ لَتُرْدِينِ
57 "Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de şimde seninle birlikte olurdum." وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ
58 "(Sana göre), biz öldüğümüzde," أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ
59 "İlk ölüm hariç, cezalandırılmayacaktık hani?" إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
60 İşte büyük zafer budur. إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
61 Çalışanlar bunun için çalışmalı. لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ
62 Bu mu daha iyi bir duraktır, yoksa zakkum ağacı mı? أَذَلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
63 Biz onu zalimler için bir test kıldık. إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ
64 O, cehennemin dibinden çıkan bir ağaçtır. إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ
65 Tomurcukları şeytanların başı gibidir. طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُؤُوسُ الشَّيَاطِينِ
66 Onlar ondan yiyerek karınlarını doyuracaklar. فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
67 Bunun üstüne onlar için cehennemi bir kokteyl vardır. ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ
68 Sonra dönüşleri yine cehennemedir. ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ
69 Onlar, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı. إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءهُمْ ضَالِّينَ
70 Ve onların izlerini körükörüne izliyorlardı. فَهُمْ عَلَى آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ
71 Kendilerinden önce de niceleri aynı şekilde sapmıştı. وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ
72 İçlerinden uyarıcılar göndermiştik. وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ
73 Uyarılanların sonunun nasıl olduğuna bir bak. فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ
74 Kendilerini sadece ALLAH'a adayan kulları hariç. إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
75 Nuh bize seslenmişti de ne güzel karşılık vermiştik. وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ
76 Onu ve ailesini o büyük felaketten kurtarmıştık. وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
77 Onun soyunu ise yaşattık. وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمْ الْبَاقِينَ
78 Ve biz onu daha sonrakiler için bıraktık. وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
79 Tarih boyunca Nuh'a selam. سَلَامٌ عَلَى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ
80 Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz. إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
81 O, bizim inanan kullarımızdandı. إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
82 Sonra diğerlerini boğduk. ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
83 İbrahim onun bir kolundan idi. وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِ لَإِبْرَاهِيمَ
84 Rabbine tertemiz bir kalp ile gelmişti. إِذْ جَاء رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
85 Babasına ve halkına, "Neye tapıyorsunuz?" demişti. إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ
86 "ALLAH'ın dışında, uyduruk tanrılar mı istiyorsunuz?" أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ
87 "Evrenlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?" فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
88 Yıldızlara bir göz attı. فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ
89 "Bıktım, yoruldum artık," dedi. فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ
90 Onlar da onu bırakıp gittiler. فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ
91 Sonra, tanrılarına yöneldi ve "Yemez misiniz?" dedi. فَرَاغَ إِلَى آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
92 "Neyiniz var, neden konuşmuyorsunuz?" مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ
93 Ve üzerlerine yürüyüp tüm gücüyle vurdu. فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ
94 Hemen ona doğru koşuştular فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ
95 Dedi ki, "Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?". قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ
96 "ALLAH, sizi de ve yaptığınız şeyleri de yaratandır." وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
97 Dediler ki, "Onun için bir yapı kurun ve onu ateşe atın." قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ
98 Onun için bir plan düşündüler, fakat biz onları altettik. فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ
99 Dedi ki, "Ben Rabbime gidiyorum; O bana yol gösterir." وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ
100 "Rabbim, bana erdemli birini bağışla." رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
101 Biz de ona yumuşak huylu bir erkek çocuk bağışladık. فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ
102 Onunla birlikte çalışma çağına varınca, "Oğlum," dedi, "Rüyamda seni boğazlamam gerektiğini görüyorum. Ne düşünüyorsun?" "Babacığım," dedi, "Sana emredileni uygula. ALLAH dilerse beni sabırlı bulacaksın." فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
103 Böylece ikisi de teslim oldu ve onu alnı üzerine yıktı. فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ
104 Kendisine, "İbrahim!" diye seslendik, وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ
105 "Sen rüyanı uyguladın." İyileri böyle ödüllendiririz. قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
106 Gerçekten bu apaçık bir sınavdı. إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ
107 Ve biz ona fidye olarak büyük bir kurban verdik. وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
108 Sonrakiler için onun tarihini koruduk. وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
109 İbrahim'e selam olsun. سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ
110 Biz iyi davrananları böyle ödüllendiririz. كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
111 O, bizim inanan kullarımızdandı. إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
112 Ona İshak'ı müjdeledik, erdemlilerden bir peygamber olarak. وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَاقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
113 Ona da İshak'a da lütufta bulunduk. Kuşkusuz, ikisinin de soyundan hem iyi davrananlar var, hem kendisine zulmedenler. وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَاقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ
114 Biz Musa'ya ve Harun'a iyilikte bulunmuştuk. وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ
115 İkisini ve halklarını o büyük felaketten kurtardık. وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
116 Onlara yardım ettik de üstün geldiler. وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ
117 Ve o ikisine apaçık anlaşılan kitabı verdik. وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ
118 Her ikisini doğru yola ilettik. وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
119 O ikisinin tarihini sonrakiler için koruduk. وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ
120 Musa'ya ve Harun'a selam (barış) olsun. سَلَامٌ عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ
121 Biz, iyi davrananları işte böyle ödüllendiririz. إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
122 O ikisi bizim inanan kullarımızdandı. إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
123 İlyas elçilerden biriydi. وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنْ الْمُرْسَلِينَ
124 Halkına, "Erdemli olmayacak mısınız?" dedi. إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ
125 En güzel Yaratanı bırakıp Ba'le mi taparsınız? أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ
126 ALLAH sizin ve geçmişteki atalarınızın Rabbidir. وَاللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
127 Onu yalanladılar; onlar hesaba çekileceklerdir. فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
128 Kendilerini sadece ALLAH'a adayan kulları hariç. إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
129 Sonrakiler için onun tarihini koruduk. وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
130 İlyasin'e salam olsun. سَلَامٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ
131 İyi davrananları biz böyle ödüllendiririz. إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
132 O bizim inanan kullarımızdandı. إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
133 Lut da elçilerden biriydi. وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ
134 Onu ve ailesini topluca kurtardık. إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ
135 Ancak geride kalan yaşlı kadın hariç. إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ
136 Sonra diğerlerini yok ettik. ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ
137 Siz yıkıntılarının yanından geçiyorsunuz; sabahleyin, وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ
138 Ve geceleyin. Aklınızı kullanmaz mısınız? وَبِاللَّيْلِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
139 Yunus da elçilerden biriydi. وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
140 Dolu bir gemiye kaçmıştı. إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
141 Karşı çıktı ve kayanlardan oldu. فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ
142 Balık onu yuttu, bundan o sorumluydu. فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ
143 (Tanrı'yı) anıp düşünmeseydi, فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ
144 Diriliş Gününe kadar onun karnında kalacaktı. لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
145 Onu çöl gibi bir sahile attık, yorgun ve bitkin... فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ
146 Ve onun için orada geniş yapraklı ağaç yetiştirdik. وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ
147 Biz onu yüzbin veya daha çok kişiye gönderdik. وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ
148 İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik. فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ
149 Sor onlara, kızları senin Rabbine, erkekleri kendilerine mi ayırıyorlar?" فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ
150 Yoksa melekleri, onların gözü önünde dişi olarak mı yarattık? أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ
151 Aslında onlar uydurdukları yüzünden diyorlar ki: أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ
152 "ALLAH doğurdu." Onlar yalancıdırlar. وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
153 Kızları erkeklere mi tercih etti? أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ
154 Size ne oldu, nasıl karar veriyorsunuz? مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
155 Öğüt almaz mısınız? أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
156 Yoksa apaçık bir delile mi sahipsiniz? أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُّبِينٌ
157 Doğruysanız kitabınızı getirin. فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
158 Hatta O'nunla cinler arasında bir akrabalık uydurdular. Halbuki cinler sorguya çekileceklerini bilirler. وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
159 ALLAH onları yakıştırmalarından çok Yücedir. سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ
160 Kendilerini sadece ALLAH'a adayan kulları hariç. إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
161 Siz ve tapmakta olduklarınız, فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ
162 O'na karşı kimseyi saptıramazsınız. مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ
163 Ancak cehennemde yanacaklar hariç. إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ
164 Her birimizin belli bir görevi vardır. وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ
165 Biz, dizenleriz, وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ
166 Biz, anıp yüceltenleriz. وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ
167 Diyorlardı ki, وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ
168 "Yanımızda öncekilerden bir uyarı bulunsaydı," لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًا مِّنْ الْأَوَّلِينَ
169 "Kendimizi ALLAH'a adar, sadece O'na kul olurduk." لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
170 Böylece onu inkar ettiler; ileride bilecekler. فَكَفَرُوا بِهِ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
171 Elçilikle görevli kullarımız için söz verilmiştir. وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ
172 Onlar elbette zafere ulaşacaklar. إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ
173 Bizim ordumuz kesinlikle üstün gelecektir. وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
174 Öyleyse bir süre için onlara aldırış etme. فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ
175 Onları seyret; onlar da görecekler. وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
176 Azabımıza mı meydan okuyorlar? أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
177 Yurtlarına inince uyarılanların sabahı ne kötü olur! فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاء صَبَاحُ الْمُنذَرِينَ
178 Bir süreye kadar onlara aldırış etme. وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ
179 Onları gözle; onlar da görecekler. وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
180 Üstünlük ve onurun sahibi olan Rabbin, onların nitelemelerinden çok yücedir. سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ
181 Gönderilmiş elçilere selam olsun. وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
182 Evrenlerin Rabbi olan ALLAH'a övgüler olsun. وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
;