Ash-Shu'araa

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Edip Yüksel

Play All
# Translation Ayah
1 TT. S. M. طسم
2 Bunlar (harfler), açıklayıcı kitabın mucizeleridir. تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
3 İnanmıyorlar diye kendini kahrediyor olabilirsin لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
4 Dilesek onların üzerine gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar. إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّن السَّمَاء آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ
5 Her ne zaman Rahman'dan kendilerine yeni bir mesaj gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler. وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ
6 Yalanladıkları için, eğlenceye aldıkları şeylerin haberleri kendilerine ulaşacaktır. فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاء مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون
7 Yeryüzüne bakmazlar mı, onda değişik türden nice güzel bitkiler bitirmişiz. أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
8 Bunda bir işaret vardır. Ama çokları inanacak değildir. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
9 Kuşkusuz senin Rabbin Güçlüdür, Rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
10 Bir zamanlar Rabbin Musa'ya seslenmişti: "O zalim topluma git." وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
11 "Firavun'un halkına; dinleyip düzelmiyecekler mi?" قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ
12 Dedi ki, "Rabbim, onların beni yalanlamalarından korkuyorum." قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
13 "Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor; kardeşim Harun'u gönder." وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ
14 "Ayrıca, onların yanında suçlu biriyim. Korkarım ki beni öldürsünler." وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
15 Dedi ki, "Hayır, siz ikiniz ayetler (vahiy ve mucizeler) imizle gidin. Biz sizinle birlikteyiz; dinliyoruz." قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
16 "İkiniz Firavun'a varıp deyin ki, 'Biz evrenlerin Rabbinin elçileriyiz." فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
17 "İsrail oğullarını bizimle birlikte gönder." أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
18 Dedi ki, "Biz seni daha bebekken alıp yetiştirmedik mi ve hayatının nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?" قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
19 "Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankör birisin." وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
20 Dedi ki, "O işi yaptığım zaman yanlış yoldaydım." قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ
21 "Sonra, sizden korktuğum için sizden kaçtım ve Rabbim bana bilgelik verip beni elçilikle görevlendirdi." فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ
22 "Başıma kaktığın bu iyilik de, İsrail oğullarını köleleştirmen yüzündendir!" وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ
23 Firavun, "Evrenlerin Rabbi de ne demek?" dedi. قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ
24 Dedi ki, "Kesinlikle inanacaksanız O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir." قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إن كُنتُم مُّوقِنِينَ
25 Etrafındakilere dönerek, "İşitiyor musunuz?" dedi. قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ
26 Dedi ki, "Sizin Rabbiniz ve evvelki atalarınızın Rabbidir." قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
27 Dedi ki, "Size gönderilen elçi, kesinlikle bir deli." قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
28 Dedi ki, "Aklınızı kullanıyorsanız, O doğunun, batının ve aralarındakilerin de Rabbidir." قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ
29 Dedi ki, "Benden başka bir tanrı (otorite) edinirsen seni hapis cezasına çarpacağım." قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ
30 Dedi ki, "Size apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُّبِينٍ
31 Dedi ki, "Doğru sözlüysen getir bakalım onu." قَالَ فَأْتِ بِهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
32 Değneğini atınca apaçık bir yılan oluverdi. فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
33 Elini çıkarınca bakanlara bembeyaz görünüverdi. وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ
34 Çevresindeki ileri gelenlere dedi ki, "Bu, gerçekten çok usta bir büyücü imiş." قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ
35 "Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne önerirsiniz?" يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
36 Dediler ki, "Onu ve kardeşini alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder de," قَالُوا أَرْجِهِ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
37 "Sana tüm usta büyücüleri getirsinler." يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ
38 Belirlenmiş günün randevusu için büyücüler bir araya getirildiler. فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
39 Halka da, "Siz de toplanır mısınız?" denildi. وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ
40 "Büyücüler üstün gelirse onlara uyabiliriz." لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِن كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ
41 Büyücüler geldiklerinde Firavun'a, "Eğer biz üstün gelirsek bize bir ücret ödenecek mi?" dediler. فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
42 "Evet," dedi, "Hatta siz benim konseyime gireceksiniz." قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
43 Musa onlara, "Atacağınızı atın," dedi. قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ
44 İplerini ve değneklerini attılar, "Firavun'un onuru için biz üstün geleceğiz," dediler. فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
45 Sonra Musa değneğini attı; hemen onların uydurduklarını yutmaya başladı. فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
46 Büyücüler secdeye kapandılar. فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ
47 Dediler, "Evrenlerin Rabbine inandık," قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
48 "Musa'nın ve Harun'un Rabbine..." رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ
49 Dedi ki, "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? O, size büyücülüğü öğreten ustanız olmalı. Şimdi göreceksiniz: Ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım." قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
50 "Umurumuzda değil," dediler, "Biz zaten Rabbimize döneceğiz." قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
51 "İlk inananlar olduğumuz için umarız ki Rabbimiz hatalarımızı bağışlar." إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ
52 Musa'ya, "Kullarımı yola çıkar, siz izleneceksiniz," diye vahyettik. وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
53 Firavun, kentlere kitle propagandacıları gönderdi: فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
54 "Bunlar küçük bir çetedir." إِنَّ هَؤُلَاء لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ
55 "Bize karşı öfkeyle ayaklanmaktadırlar." وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ
56 "Biz ise çoğunluk olarak alarmda olmalıyız." وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ
57 Sonunda, onları çıkardık: Bahçelerden, çeşmelerden, فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
58 Hazinelerden, yüksek makamlardan... وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
59 Daha sonra onları İsrail oğullarına miras yaptık. كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
60 Onları doğuya doğru izlediler. فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
61 Her iki topluluk birbirini görünce, Musa'nın arkadaşları, "İşte yakalanıyoruz," dediler. فَلَمَّا تَرَاءى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
62 "Asla. Rabbim benimle birliktedir; bana bir çıkış yolu gösterecektir," dedi. قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ
63 Musa'ya, "Değneğini denize vur," diye vahyettik. Bunun üzerine yarıldı ve her bölüm koca bir tepe gibi oldu. فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ
64 Sonra, diğerlerini yaklaştırdık. وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ
65 Musa'yı ve kendisiyle beraber olan herkesi kurtardık. وَأَنجَيْنَا مُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ
66 Sonra, diğerlerini boğduk. ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
67 Elbette bunda bir ders vardır; ama çokları inanmazlar. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
68 Kuşkusuz, senin Rabbin Üstündür, Rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
69 Onlara İbrahim'in tarihini anlat. وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ
70 Babasına ve halkına, "Neye tapıyorsunuz?" demişti. إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ
71 "Heykellere tapıyoruz; biz kendimizi onlara adamış bulunuyoruz," dediler. قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ
72 "Kendilerini çağırdığınızda sizi işitiyorlar mı?" dedi, قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ
73 "Yahut size yarar veya zarar verebiliyorlar mı?" أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ
74 "Hayır; ancak biz atalarımızın böyle yaptıklarını gördük," dediler. قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ
75 "Peki," dedi, "Tapmakta olduklarınızı gördünüz mü," قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
76 "Siz ve geçmiş atalarınız?" أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ
77 "Onlar benim düşmanımdır; yalnız Evrenlerin Rabbi hariç;" فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ
78 "Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur." الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ
79 "Beni yediren ve içiren O'dur." وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ
80 "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur." وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
81 "Beni öldüren ve sonra dirilten O'dur." وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ
82 " Yargı gününde, kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur." وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ
83 "Rabbim, bana bilgelik ver ve beni iyiler arasına kat." رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
84 "Beni, sonraki nesiller için iyi bir örnek kıl." وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ
85 "Beni, Nimetler Cennetine varis olanlardan yap." وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ
86 "Babamı bağışla, zira o sapıtmış bulunuyor." وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ
87 "Diriliş gününde beni utandırma." وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ
88 O gün, paranın ve çocukların yararı olmayacaktır. يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ
89 ALLAH'a mükemmel bir kalp ile gelenler hariç. إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
90 Erdemlilere cennet sunulacaktır. وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ
91 Azgınlar için de cehennem ortaya konacaktır. وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
92 Onlara şöyle denir, "Hani taptıklarınız nerede -" وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
93 "- O ALLAH'tan başka? Size şimdi yardım edebiliyorlar mı? Kendilerine bile yardımları dokunabiliyor mu?" مِن دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ
94 Azgınlarla birlikte tepetakla oraya atılacaklardır فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ
95 İblis'in tüm askerleri de... وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
96 Orada çekişerek şöyle konuşacaklar: قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ
97 "ALLAH'a andolsun, biz gerçekten çok açık bir sapıklık içinde imişiz." تَاللَّهِ إِن كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
98 "Çünkü sizi evrenlerin Rabbine denk tutuyorduk." إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
99 "Bizi saptıranlar suçlulardı." وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ
100 "Şimdi bizim ne şefaatçımız var." فَمَا لَنَا مِن شَافِعِينَ
101 "Ne de yakın bir dostumuz." وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ
102 "Bir şansımız daha olsaydı da, inananlar olsaydık." فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
103 Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
104 Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahim'dir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
105 Nuh'un halkı elçileri yalanladı. كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ
106 Kardeşleri Nuh onlara demişti ki, "Dinleyip erdemli davranmaz mısınız?" إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
107 "Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
108 "ALLAH'ı dinleyip bana uymalısınız." فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
109 "Buna karşılık sizden herhangi bir ücret te istemiyorum. Benim ücretim, ancak evrenlerin Rabbine aittir." وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
110 "ALLAH'ı dinleyip bana uymalısınız." فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
111 Dediler ki, "Seni izleyenler bayağı ve kötü kimseler iken, nasıl olur da sana inanırız?" قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ
112 Dedi ki, "Onların yaptıklarından bir bilgim yok." قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
113 "Hesapları, yalnız Rabbime aittir; keşke anlasanız." إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ
114 "Kesinlikle hiç bir inananı kovamam." وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ
115 "Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
116 Dediler ki, "Bak Nuh, bu davranışına bir son vermezsen taşlananlardan olacaksın." قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ
117 Dedi ki, "Rabbim, halkım beni yalanladı." قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ
118 "Benimle onların arasını aç; beni ve beraberimdeki inananları kurtar." فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَن مَّعِي مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
119 Onu ve yanındakileri yüklü bir gemiyle kurtardık. فَأَنجَيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
120 Sonra bunun ardından, geride kalanları boğduk. ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ
121 Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
122 Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
123 Ad (halkı) da elçileri yalanladı. كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ
124 Kardeşleri Hud onlara demişti ki, "Erdemli davranmaz mısınız?" إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ
125 "Ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
126 "ALLAH'ı dinleyip bana uyun." فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
127 "Buna karşılık sizden herhangi bir ücret te istemiyorum. Benim ücretim, ancak evrenlerin Rabbine aittir." وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
128 "Her tepenin üzerine bir işaret (bir yapı) yerleştirip oyalanıyor musunuz?" أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ
129 "Ebedi kalırsınız diye sağlam yapılar mı edinirsiniz?" وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ
130 "Yakaladığınız vakit acımasız yakalıyorsunuz." وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ
131 "ALLAH'ı dinleyip bana uymalısınız." فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
132 "Bildiğiniz her şeyi size vereni dinleyin." وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ
133 "Size çiftlik hayvanları ve çocuklar verdi." أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ
134 "Üstelik bahçeler, pınarlar..." وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
135 "Sizin için müthiş bir günün cezasından korkarım." إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
136 Dediler ki, "Öğüt versen de vermesen de bizce birdir." قَالُوا سَوَاء عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ
137 "Bu, bizden öncekilerin izlediği yaşantı biçimidir." إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ
138 "Biz, cezalandırılacak da değiliz." وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
139 Böylece onu yalanladılar. Nihayet biz de onları yok ettik. Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz. فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
140 Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
141 Semud (halkı) da elçileri yalanladı. كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ
142 Kardeşleri Salih onlara demişti ki, "Erdemli olmaz mısınız?" إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
143 "Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
144 "ALLAH'ı dinleyip bana uymalısınız." فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
145 "Buna karşılık sizden bir ücret te istemiyorum. Benim ücretimi ancak evrenlerin Rabbi öder." وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
146 "Şurada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?" أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ
147 "Bahçeler, pınarlar, " فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
148 "Ekinler ve olgun meyveli hurmalıklar içindesiniz." وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ
149 "Ve dağlardan lüks köşkler yontuyorsunuz." وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ
150 "ALLAH'ı dinleyip beni izlemelisiniz." فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
151 "Sınırı aşanların emrine uymayın." وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ
152 "Onlar yeryüzünde iyilik değil kötülük işlerler." الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
153 Dediler ki, "Sen büyülenmişsin." قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
154 "Sen bizim gibi bir insansın. Doğru sözlü isen bize bir mucize getir bakalım." مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
155 Dedi ki, "İşte şu deve. Onun su içeceği belli bir zamanı vardır. Sizin de su içeceğiniz belli bir gününüz vardır." قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
156 "Ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün cezasına çarpılırsınız." وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ
157 Nihayet onu kestiler; ancak pişman oldular. فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ
158 Ve ceza onları yakaladı. Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz." فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
159 Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
160 Lut'un halkı da elçileri yalanladı. كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ
161 Kardeşleri Lut onlara demişti ki, "Erdemli olmayacak mısınız?" إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ
162 "Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
163 "ALLAH'ı dinleyip bana uyun." فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
164 "Buna karşı sizden herhangi bir ücret de istemiyorum. Benim ücretim ancak evrenlerin Rabbine aittir." وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
165 "Siz halkın arasından erkeklere mi yöneliyorsunuz?" أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ
166 "Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi terkederek? Siz gerçekten haddi çok aşan bir toplumsunuz." وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
167 Dediler, "Bak Lut, bu tavrına son vermezsen sürülenlerden olacaksın." قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ
168 Dedi ki, "Ben, bu davranışınızı iğrenç buluyorum." قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُم مِّنَ الْقَالِينَ
169 "Rabbim, beni ve ailemi bu yaptıklarından kurtar." رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ
170 Onu ve tüm ailesini kurtardık فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ
171 Yalnız bir yaşlı kadın hariç; geride kalanlardan idi. إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ
172 Sonra diğerlerini yerle bir ettik. ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ
173 Üzerlerine bir çeşit yağmur yağdırdık; uyarılanların yağmuru ne felaketli bir yağmurdur. وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَسَاء مَطَرُ الْمُنذَرِينَ
174 Bunda bir ders var; ancak çokları inanmaz. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
175 Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
176 Eyke halkı da elçileri yalanladı. كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ
177 Kardeşleri Şuayb onlara demişti ki, "Erdemli olmayacak mısınız?" إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ
178 "Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
179 "ALLAH'ı dinleyin ve beni izleyin." فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
180 "Buna karşı sizden herhangi bir ücret te istemiyorum. Benim ücretim ancak evrenlerin Rabbine aittir." وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
181 "Ölçüyü tam uygulayın. Kandıranlardan olmayın." أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ
182 "Doğru ölçek ile tartınız." وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ
183 "Halkın hakkını kısmayın ve yeryüzünde kötülük işleyerek karışıklık çıkarmayın." وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
184 "Sizi ve önceki nesilleri yaratanı sayıp dinleyin." وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ
185 Dediler ki, "Sen büyülenmişsin." قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
186 "Sen sadece bizim gibi bir insansın ve biz senin yalan söylediğine inanıyoruz." وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ
187 "Doğru sözlü isen üzerimize gökten kütleler indir." فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
188 Dedi ki, "Rabbim sizin ne yaptığınızı çok iyi bilir." قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
189 Onu yalanladılar ve sonuç olarak Sayvan Gününün cezası kendilerini yakaladı; müthiş bir günün cezasıydı. فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
190 Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
191 Kuşkusuz, senin Rabbin Üstündür, Rahimdir. وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
192 Bu, evrenlerin Rabbinin indirdiği vahiydir. وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
193 Onu Güvenilir Ruh (Cebrail) indirmiştir. نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ
194 Senin kalbine... Uyarıcılardan biri olasın diye. عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ
195 Apaçık Arapça bir dille. بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ
196 Daha önceki kitaplarda da anılmıştır. وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ
197 İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmiş olması onlar için yeterli bir delil oluşturmuyor mu? أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاء بَنِي إِسْرَائِيلَ
198 Onu bir takım yabancılara indirseydik, وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ
199 Ve onu onlara okusaydı ona inanmıyacaklardı. فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ
200 İşte biz onu suçluların kalplerine böylece (yabancı bir dil gibi) sokarız. كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ
201 Acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar. لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
202 Onlara ansızın, beklemedikleri bir anda gelecektir. فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
203 O zaman, "Bize biraz daha süre verilmez mi?" derler. فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ
204 Onlar, hâlâ cezamıza karşı meydan mı okuyorlar? أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
205 Gördüğün gibi, biz onları yıllarca yaşatsak أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ
206 Ve sonra kendilerine söz verilen başlarına gelse, ثُمَّ جَاءهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ
207 O tattıkları nimetler kendilerine bir yarar sağlamaz. مَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ
208 Biz uyarıcıları olmayan hiç bir kenti yok etmedik. وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ
209 Bu bir uyarı ve mesajdır; çünkü biz haksızlık etmeyiz. ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ
210 Onu şeytanlar indirmemiştir. وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ
211 Onlar bunu ne yaparlar, ne de becerirler. وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ
212 Çünkü onlar işitmekten men edilmişlerdir. إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ
213 ALLAH ile birlikte bir başka tanrı çağırma; yoksa cezalandırılırsın. فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ
214 Sana en yakın olan insanları uyar. وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ
215 Ve seni izleyen inananlara kanadını indir. وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
216 Sana karşı gelirlerse, "Yaptıklarınızdan uzağım," de. فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ
217 Üstün ve Rahman olana güven. وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
218 O ki (ibadet ve düşünme için) kalktığın/uyandığın zaman seni görür. الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ
219 Ve senin secde edenler arasındaki hareketini de. وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ
220 Çünkü O İşitendir, Bilendir. إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
221 Şeytanların kime indiğini size bildireyim mi? هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ
222 Onlar her günahkar iftiracıya iner. تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
223 Kulak verirler; ancak çoğu yalancıdır. يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ
224 Şairlere ise azgınlar uyar. وَالشُّعَرَاء يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ
225 Onların her vadide koştuklarını (duruma göre yön değiştirdiklerini) görmez misin? أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ
226 Ve onlar yapmadıkları şeyleri söylerler. وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ
227 Ancak inananlar, erdemli davrananlar, ALLAH'ı çok ananlar ve haksızlığa karşı mücadele edenler hariç. Zalimler, nasıl bir devrim ile devrileceklerini bileceklerdir. إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيراً وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ
;