Al-Qamar

  1. Home
  2. Translation
  3. Turkish: Diyanet Vakfi
Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Diyanet Vakfi

 Play All
# Translation Ayah
1 Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ
2 Onlar bir mucize görürlerse hemen yüz çevirirler ve: Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür, derler. وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ
3 Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin ulaşacağı yeri vardır. وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
4 Andolsun onlara, kötülükten önleyecek nice önemli haberler gelmiştir. وَلَقَدْ جَاءهُم مِّنَ الْأَنبَاء مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
5 Bu büyük bir hikmettir. Fakat (yüz çevirene) uyarılar ne fayda verir! حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ
6 Çağıranın görülmemiş bir şeye çağırdığı gün, sen de onlardan yüz çevir. فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ
7 Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir halde kabirlerden çıkarlar. خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
8 Davetçiye koşarlarken o esnada kafirler: Bu, çok çetin bir gündür! derler. مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
9 Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğunda ısrar ederek: O, delirdi, dediler. Ve (Nuh, davetten vazgeçmeye) zorlandı. كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
10 Bunun üzerine, Rabbine: Ben yenik düştüm, bana yardım et! diyerek yalvardı. فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
11 Biz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık. فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ
12 Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. (Her iki) su, takdir edilmiş bir işin olması için birleşmişti. وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
13 Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemiye bindirdik. وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ
14 İnkar edilmiş olana (Nuh'a) bir mükafat olmak üzere gemi, gözlerimizin önünde akıp gidiyordu. تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ
15 Andolsun ki onu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur? وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
16 Benim azabım ve uyarılarım nasılmış! فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
17 Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
18 Ad kavmi (Peygamberleri Hud'u) yalanladı da azabım ve tehdidim nasılmış (gördüler). كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
19 Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ
20 O rüzgar, insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu. تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
21 Nasılmış benim azabım ve uyarılarım! فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
22 Andolsun biz Kur'an'ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
23 Semud kavmi de uyarıcıları yalanladı. كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
24 "Aramızdan bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz" dediler. فَقَالُوا أَبَشَرًا مِّنَّا وَاحِدًا نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
25 "Vahiy, aramızda ona mı verildi? Hayır o, yalancı ve şımarığın biridir" (dediler.) أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
26 Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bileceklerdir. سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
27 Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret. إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
28 Onlara, suyun aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her biri kendi içme sırasında gelsin. وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاء قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
29 Arkadaşlarını çağırdılar, o da (bundan cür'et alarak) kılıcını kaptı ve deveyi kesti. فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى فَعَقَرَ
30 (Bu azgınlara) azabım ve uyarılarım nasıl oldu! فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
31 Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
32 Andolsun biz Kur'an'ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
33 Lut'un kavmi de uyarıcı peygamberleri yalanladı. كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
34 Biz de üstlerine taş (yağdıran bir fırtına) gönderdik. Ancak Lut ailesini seher vakti kurtardık. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ نَّجَّيْنَاهُم بِسَحَرٍ
35 Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni işte böyle mükafatlandırırız. نِعْمَةً مِّنْ عِندِنَا كَذَلِكَ نَجْزِي مَن شَكَرَ
36 Andolsun ki, Lut onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu tehditleri kuşkuyla karşıladılar. وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
37 Onlar Lut'un misafirlerine karşı kötülük yapmayı planlamışlardı. Hemen biz onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik). وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
38 Bir sabah kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı. وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ
39 İşte azabımı ve uyanlarımı tadın! (denildi). فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
40 Andolsun biz Kur'an'ı, öğüt almak için kolaylaştırdık. O halde düşünüp ibret alan yok mu? وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
41 Şüphesiz Firavun'un kavmine de uyarıcılar gelmişti. وَلَقَدْ جَاء آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ
42 Lakin onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize layık bir şekilde yakaladık. كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
43 Şimdi sizin kafirleriniz, onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda sizin için bir berat mı var? أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءةٌ فِي الزُّبُرِ
44 Yoksa "Biz, intikam almağa gücü yeten bir topluluğuz" mu diyorlar? أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ
45 O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır. سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
46 Bilakis kıyamet onlara vadedilen asıl saattir ve o saat daha belalı ve daha acıdır. بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ
47 Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
48 O gün yüzüstü ateşe sürüklendiklerinde "Cehennemin elemini tadın!" denir. يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
49 Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık. إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
50 Bizim buyruğumuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir. وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
51 Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Düşünüp ibret alan yok mu? وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
52 Yaptıkları her şey kitaplarda (amel defterlerinde) mevcuttur. وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
53 Küçük büyük her şey satır satır yazılmıştır. وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ
54 Takva sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarındadır. إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ
55 Güçlü ve Yüce Allah'ın huzurunda hak meclisindedirler. فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ
Next Surah Ar-Rahman
;