1 |
Ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlara andolsun. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079001.mp3
|
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا |
2 |
Yumuşacık çekip alanlara, |
/content/ayah/audio/hudhaify/079002.mp3
|
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا |
3 |
Yüzdükçe yüzerek gidenlere, |
/content/ayah/audio/hudhaify/079003.mp3
|
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًا |
4 |
Öncü olarak yarışıp geçenlere, |
/content/ayah/audio/hudhaify/079004.mp3
|
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًا |
5 |
Derken işi bir düzen içinde evirip çevirenlere, |
/content/ayah/audio/hudhaify/079005.mp3
|
فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا |
6 |
O sarsıntının sarsacağı gün, |
/content/ayah/audio/hudhaify/079006.mp3
|
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ |
7 |
Arkasından onu diğer bir sarsıntı izleyecek. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079007.mp3
|
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُ |
8 |
O gün yürekler (dehşet içinde) hoplayacak. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079008.mp3
|
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌ |
9 |
Gözler zillet içinde düşecek. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079009.mp3
|
أَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌ |
10 |
Derler ki: "Biz çukurda iken, gerçekten biz mi yeniden (diriltilip) döndürüleceğiz?" |
/content/ayah/audio/hudhaify/079010.mp3
|
يَقُولُونَ أَئِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِ |
11 |
"Biz çürüyüp dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı?" |
/content/ayah/audio/hudhaify/079011.mp3
|
أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا نَّخِرَةً |
12 |
Derler ki: "Şu durumda, zararına bir dönüştür bu." |
/content/ayah/audio/hudhaify/079012.mp3
|
قَالُوا تِلْكَ إِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌ |
13 |
Oysa bu, yalnızca tek bir haykırıştır. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079013.mp3
|
فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ |
14 |
Bir de bakarsın ki, onlar, yerin üstündedirler. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079014.mp3
|
فَإِذَا هُم بِالسَّاهِرَةِ |
15 |
Musa'nın haberi sana geldi mi? |
/content/ayah/audio/hudhaify/079015.mp3
|
هَلْ أتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى |
16 |
Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva'da seslenmişti: |
/content/ayah/audio/hudhaify/079016.mp3
|
إِذْ نَادَاهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى |
17 |
"Firavun'a git; çünkü o, azdı." |
/content/ayah/audio/hudhaify/079017.mp3
|
اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى |
18 |
Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?" |
/content/ayah/audio/hudhaify/079018.mp3
|
فَقُلْ هَل لَّكَ إِلَى أَن تَزَكَّى |
19 |
"Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O'ndan) korkmuş olursun." |
/content/ayah/audio/hudhaify/079019.mp3
|
وَأَهْدِيَكَ إِلَى رَبِّكَ فَتَخْشَى |
20 |
(Musa) Ona büyük mucizeyi gösterdi. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079020.mp3
|
فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَى |
21 |
Fakat o, yalanladı ve isyan etti. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079021.mp3
|
فَكَذَّبَ وَعَصَى |
22 |
Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079022.mp3
|
ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَى |
23 |
Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi; |
/content/ayah/audio/hudhaify/079023.mp3
|
فَحَشَرَ فَنَادَى |
24 |
Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim." |
/content/ayah/audio/hudhaify/079024.mp3
|
فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى |
25 |
Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079025.mp3
|
فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَى |
26 |
Gerçekten bunda 'içi titreyerek korkacak' kimse için elbette bir ibret (ders) vardır. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079026.mp3
|
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِّمَن يَخْشَى |
27 |
Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079027.mp3
|
أَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاء بَنَاهَا |
28 |
Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079028.mp3
|
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا |
29 |
Gecesini kararttı, kuşluğunu açığa-çıkardı. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079029.mp3
|
وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا |
30 |
Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079030.mp3
|
وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا |
31 |
Ondan da suyunu ve otlağını çıkardı. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079031.mp3
|
أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءهَا وَمَرْعَاهَا |
32 |
Dağlarını dikip-oturttu; |
/content/ayah/audio/hudhaify/079032.mp3
|
وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا |
33 |
Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079033.mp3
|
مَتَاعًا لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ |
34 |
Ancak o, 'herşeyi batırıp gömen büyük-felaket’ (kıyamet) geldiği zaman. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079034.mp3
|
فَإِذَا جَاءتِ الطَّامَّةُ الْكُبْرَى |
35 |
O gün, insan, neye çaba harcadığını düşünüp-anlar. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079035.mp3
|
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ مَا سَعَى |
36 |
Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079036.mp3
|
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِمَن يَرَى |
37 |
Artık kim taşkınlık edip-azarsa, |
/content/ayah/audio/hudhaify/079037.mp3
|
فَأَمَّا مَن طَغَى |
38 |
Ve dünya hayatını seçerse, |
/content/ayah/audio/hudhaify/079038.mp3
|
وَآثَرَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
39 |
Şüphesiz cehennem, (onun için) bir barınma yeridir. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079039.mp3
|
فَإِنَّ الْجَحِيمَ هِيَ الْمَأْوَى |
40 |
Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa, |
/content/ayah/audio/hudhaify/079040.mp3
|
وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى |
41 |
Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079041.mp3
|
فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى |
42 |
"O ne zaman demir atacak?" diye, sana kıyamet-saatini soruyorlar. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079042.mp3
|
يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا |
43 |
Onunla ilgili bilgi vermekten yana, sende ne var ki… |
/content/ayah/audio/hudhaify/079043.mp3
|
فِيمَ أَنتَ مِن ذِكْرَاهَا |
44 |
En sonunda o (ve onunla ilgili bilgi), Rabbine aittir. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079044.mp3
|
إِلَى رَبِّكَ مُنتَهَاهَا |
45 |
Sen, yalnızca ondan 'içi titreyerek korkanlar' için bir uyarıcısın. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079045.mp3
|
إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرُ مَن يَخْشَاهَا |
46 |
Onu gördükleri gün, sanki, bir akşam veya bir kuşluk-vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler. |
/content/ayah/audio/hudhaify/079046.mp3
|
كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا |